Savaş çoktan başladı

İngiliz The Economist dergisinin haberine göre Çin, uzunca bir süredir gizli depolar inşa ediyor. Dev depolama alanlarında, tahıl başta olmak üzere yiyecek ve petrol-doğal gaz stoklanacağı anlaşılıyor.

The Economist, bu sıra dışı faaliyeti “Xi, gelecekte sıkıntı yaşanacağını öngörüyor!” diye yorumlamış. İngilizlerin kastettiği şey, Çin’in yaşayacağı muhtemel bir sıkıntı. Ancak Çin gibi devasa bir gücün durduk yere fazladan tahıl ve petrol depolamaya başlaması, dünyanın geri kalanı için de pek hayra alamet olmasa gerek.

Birincisi; bu, yakın vadede emtia ve temel girdi fiyatlarının artacağı anlamına geliyor. Çünkü Çin’in stokçuluğu küresel talebi suni olarak artıracak. Gıda ve ham madde konusunda zaten sıkıntı içinde olan az gelişmiş ülkeler, daha da büyük sıkıntılarla karşılaşabilir. Pandemiden hemen sonra olduğu gibi, dünyanın çeşitli yerlerinde gıda isyanları çıkabilir. Küresel gıda enflasyonu, Türkiye gibi gelişmekte olan ama ekonomik kırılganlığı devam eden ülkelerde de ciddi bir sorun başlığı hâline gelebilir.

Çin’in stokçuluğuna dair ikinci ve daha önemli olan nokta ise “Üçüncü Dünya Savaşı” riski. Kimilerine göre bu risk güncel; hatta bazıları savaşın çoktan başladığını söylüyor. Başkaları ne der, çok da önemsemiyorum ama bizim Dışişleri Bakanımız Hakan Findan’ın bu ihtimali dışlamayan açıklamalar yapması çok önemli. Bana kalırsa da savaş çoktan başladı, biz şu anda nasıl büyüyüp ne şekilde biteceğini tartışıyoruz.

O zaman ne yapmalı? Çok şey konuşulabilir ama gıda güvenliği ve savunma sanayisi gerçekten acil öncelikli alanlar. Ekonomik sonuçları ne olursa olsun Türkiye bu iki başlıktan taviz veremez. “Zaten enflasyon ve ekonomik sıkıntı var, daha başka ne gibi ekonomik sonuçlar olabilir?” diye soranlar varsa onlara, İkinci Dünya Savaşı yıllarında ekmeği karneye bağlamak zorunda kaldığımızı hatırlatırım.

Bugün belki o kadar zayıf bir ülke değiliz. Her açıdan çok geliştik. Ancak olağanüstü riskler, olağanüstü tedbirleri gerektirir. Bir de tabii güçlü, kararlı hükûmetleri. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi iyi ve kötü yanları ile tartışılabilir. Ancak herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek var: Model, dünyanın bu kaotik hâline karşı Türkiye’nin çok işine yaradı ve yaramaya devam ediyor.

ABD BATACAK MI?

ABD’nin borç batağı artık açık açık konuşuluyor. İngiliz Financial Times gazetesinin ardından The Economist de “ABD bu kadar borcu çeviremez, temerrüde düşer.” diye yazdı. Uluslararası finans tekelleri, ABD’deki politik krizi fırsata çevirip faizleri biraz daha yukarı kaldırmayı başardı. Biden, arkasında kötü bir ekonomik manzara bırakmadı ama yaptığı işlerin maliyeti kendi boyunu aştı. Borç büyüdükçe büyüdü.

Bugün ABD’nin net ulusal borcu GSMH’nin %100’üne ulaştı. Hiçbir gelişmiş ülkenin durumu bu kadar kötü değil. Türkiye için ise bu oran %30’lar civarında.

Bu ne demek? Kasımda kim başkan seçilirse seçilsin, finans kapitale daha bağımlı bir ülke devralacak. Bunun doğal sonucu, İsrail politikalarındaki değişmezlik olacak. Trump ve ekibi zaten aşırı İsrail yanlısı. Kamala’nın ise esip gürlediğine bakmayın; ipini çoktan faizcilere kaptırmış bir ABD, İsrail ile arasını açamaz.

Asıl büyük kavga ise ABD’nin artık sürdürülemez hâle gelmiş olan Avrupa politikası konusunda çıkabilir. Trump’ın üretici kesimlere öncelik vererek Çin ile kapışmak istediğini biliyoruz. Bu politika değişikliği için bankacılara bir sus payı vermesi gerekecek. Devletin finansal durumuna bakınca içeriden bir şeyler veremeyeceği anlaşılıyor. Bu durum önümüzdeki dönemde Latin Amerika, Orta Doğu ve Asya’da ABD saldırganlığının geri çekilme ihtimalini azaltıyor.