Silahlı Kuvvetlerde Alkol Baskısı-1


28 Şubat’ın Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın, Başbakanın vermiş olduğu davette “burada rakı yok mu?” diyerek çıkardığı rezalet benim yaşımda olanların unutamadığı bir hatıradır. Bir dönem dindar askerleri ordudan atmak için kullanılan en etkili yöntemlerden bir tanesi işte bu içki meselesi olmuştur. Alkollü içki içmeyen askerler fişlenir gerekli işlemler yapılarak irtica bahanesi ile ordudan atılırdı.

Askeri garnizonlarda cami sayısı son derece azdır. Çünkü 12 Eylül 1980’in faşist darbecisi Kenan Evren, zaten çok az sayıda olan bu ibadet yerlerini yıktırmıştır. Buna mukabil o dönemde askeriyenin her yerinde her türlü alkollü içkinin satıldığı ve içildiği mekânlar mantar gibi çoğalmıştır.

Dindar insanların ordudan tasfiyesinin en önemli nedenlerinden bir tanesi kesintisiz olarak her 8-10 yılda bir yapılan darbelerin aksamaması içindir. Çünkü darbe esnasında subayların halkın tarafına geçeceğinden endişe eden darbeciler, halkla askerlerin arasına yüksek duvarlar örüp adeta devlet içinde bir devlet meydana getirmişlerdir.

Askeri lojmanlar tel örgülerle çevrilip halkın içeriye girişi engellenmiş hatta başörtülü oldukları gerekçesi ile binlerce vatandaşımız lojman kapısından geri çevrilmiştir. Alış veriş de dâhil olmak üzere asker aileleri sivil halktan tecrit edilmiştir. Orduevi ve askeri garnizonlar meyhaneye çevrilmiş her türlü alkollü içkinin ucuza satıldığı mahaller olmuştur.

Şöyle bir soru aklınıza gelmesin “sana ne kardeşim özgür bir ülkedeyiz isteyen istediği şeyi içer”. Hayır, kazın ayağı öyle değildir. Çünkü ben vatani görevini yapsın diye gönderdiğim Mehmetçiğe kimse içki servisi yaptıramaz. Hem ülkemizin zaten sınırlı olan kaynaklarını orduevi ve gazino gibi yerlere harcamak en gösterişli meyhaneleri askeri birliklerde kurmak marifet değildir.

İşte bu mekânlarda yapılan fenalıklardan sadece bir tanesini paylaşmak istiyorum. Zira aradan tam 27 yıl geçtiği halde unutamadım. Benim başıma gelen bu olaydan benzeri şekilde cereyan eden binlerce örneği vardır. Bunları yazmaktan maksadım hükümete yol göstermek yapılan ciddi yanlışların önüne geçmektir.

1990 Yılı Deniz Kurdu Tatbikatı çok başarılı geçmişti. Hatta Doğanbey körfezinde yapılan karabombardımanı atışlarından sonra Cumhurbaşkanı gemimize gelmiş komutanlara hediyeler vermişti. Derken gemimiz İzmir’e demirledi. Burada bir iki gün liman ziyareti yapılmıştı.

Gemi komutanı, İzmir orduevinde akşam yemeği yenileceğini söyleyerek nöbetçi olanlar dışında bütün subayları yemeğe davet etmişti. Ben de başıma geleceklerden habersiz yemeğe katılmıştım.

İçki konusunda herhangi bir tatsızlık olmasın diye komutandan en uzak yere oturmuştum. Buna rağmen yemek esnasında bana gemi komutanının çağırdığını söylediler. “Buyrun komutanım” deyince “Vehbi sana içki gönderdim, içsene” dedi. Komutana kibarca o güne kadar alkollü içki içmediğimi ve içmek istemediğimi söyledim. Cevabında “Ben gemi komutanıyım, emrediyorum” diye cevap verdi. 

İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Ben kellemi dahi koparsalar içki içmeyecek kadar kararlı bir subaydım. Hatta komutan hapse gönderse bundan dolayı korkmaz paşa paşa hapse girmeyi bile göze alan birisiydim. Fakat gemideki subay arkadaşlarım bana öyle pis pis bakıyorlardı ki “sen nasıl komutanın emrini dinlemezsin” diyerek çok kızgın bir şekilde bakıyorlardı.