Sosyal medya sınavını geçemiyoruz

Instagram yasağı bazı kesimler için âdeta infiale dönüştü. CHP televizyonları, büyük bir felaket yaşanmış gibi 7 gün 24 saat bunu konuştular, hâlâ konuşuyorlar. Instagram’ı, öylesine abartılı argümanlarla savunuyorlar ki sanki ABD’li bir şirketin internet sitesinden değil de Anayasa’nın değiştirilmez maddelerinden söz ediyorlar!

YouTube yayıncılarının, sosyal medya fenomenlerinin bu işe bozulmasını anlarım. Ama Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kurulmuş ve RTÜK tarafından denetlenen TV kanallarının sosyal medyayı bu denli savunması gerçekten tuhaf.

Çünkü konu, sonuçta bir yayıncılık meselesidir ve ABD’li şirketlerin Türk yasalarına uyması ile ilgilidir. Türkiye’deki tüm gazeteler, tüm TV’ler yasalara uyarken sosyal mecraların kanun karşısında ayrıcalık talep etmesi kabul edilebilir mi?

Türkiye’de diğer tüm yayıncılar hangi yasalara uyuyorsa sosyal medya şirketleri de aynı şekilde yasal düzenlemelere tabi olmalı ve denetlenebilmeli. Merkezi yurt dışında olan ve yöneticilerine, ortaklarına karşı yaptırım hakkınız olmayan bir yayıncıya hiçbir devlet izin vermez. TV kanalları, “sansür” kavramı üzerinden bu milyarlık şirketlerin fedailiğine soyunacaklarına kendi haklarının peşine düşmeliler, yayıncılar arasında ayrım yapmayan daha adil yasal düzenlemeler ve uygulamalar talep etmeliler.

KATALOG SUÇLARLA BİTİYOR MU?

Instagram’ın erişime kapatılmasının sebebi katalog suçlar. Yani çocuk istismarı, uyuşturucu, intihara yönlendirme, nefret suçları, Atatürk’e yönelik suçlar vs..  Bu kısım tamam, bu suçlar işleniyorsa BTK o platformu kapatabiliyor.

Peki diğer çirkinliklere karşı ne yapacağız? Misal, Instagram ve Facebook’un şemsiyesi olan Meta, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın canlı yayınını kesti. Kesmekle kalmadı, hesabını askıya aldı!

Şimdi düşünün, siz T.C. Devleti’nin resmî bir kurumusunuz ve ABD’li bir şirket sizin kendi yurttaşlarınıza yaptığınız yayını sansürlüyor! Yarın bir savaş veya afet durumunda kafasına göre yine engelleme yaparsa bunu nasıl çözeceğiz? Misal, bir işgal tehdidi ile karşı karşıyayız, bu sosyal medyacılar hükûmetin seferberlik çağrısını yayınlamayı reddediyorlar, üstüne bir de devletin hesaplarını kapatıyorlar! O zaman ne olacak?

Onlar için son derece basit bir eylem. Kaliforniya’daki pofuduk koltuğunda oturan “yeni nesil” bir yöneticinin bir düğmeye basması ile işlem tamam! Kendi başkanları Trump’ın sesini kısmak için hesaplarını kapatmamışlar mıydı? Size neden yapmasınlar?

Katalog suçlar tamam ama bu konularda yasamızda boşluk var. ABD’den ithal edilen yasa ne vatandaşı ne devleti tam olarak koruyabiliyor; sosyal medya şirketlerini kayırıyor.

En önemlisi, bu şirketler, “yer sağlayıcı” olarak tanımlandığı için cezadan muaf hâle geliyor. Yani şu elinizdeki gazetede bir köşe yazısında suç işlense sadece yazar değil, yayın yönetmeni, imtiyaz sahibi herkes sorumlu. Ancak sosyal medyada bir şey yazılırsa şirketin bir sorumluluğu yok. Yazanı bulup ona hesap sormanız lazım. Kimliksiz trollerin cirit attığı sanal âlemde bulabilirseniz tabii!

Sosyal mecralara “yer sağlayıcı” deyip geçmek hiç de gerçekçi değil. Birincisi, sağladıkları ortamda yazılanlara, söylenenlere dikkat etmeliler. Ama hiç dikkat etmiyorlar, hatta umurlarında bile değil. İkincisi, bu şirketlerin içeriği istedikleri gibi manipüle ettiklerini, istediklerini öne çıkarıp istediklerini sansürlediklerini sağır sultan bile biliyor. Sosyal medya şirketlerine sunulan bu cezasızlık alanını tartışmak zorundayız.

INSTAGRAM BAĞIMLISI TOPLUM

Bir de bu işin sosyolojisi var. Türkiye, 60 milyon kullanıcısı ve saatlere varan günlük kullanımı ile âdeta bir Instagram şampiyonu. Bu kadar çok boş zamanı olan, gösteriş yapmayı, yediğini içtiğini, giydiğini teşhir etmeyi bu kadar seven bir toplum olmamızda bir sorun yok mu? Belki de asıl tartışmamız gereken konu bu. Daha çok okuyan, internet aktivitelerinden ziyade kişisel gelişime, spora ve sağlıklı yaşam hobilerine zaman ayıran bir toplum olmanın yollarını aramamız gerekiyor.