Bütün dünyayı ateşe veren Moğol canilerini; Türkler durdurmuştur. Cengaver Türk Hakanı Celalettin Harzemşah defalarca Cengiz Han’ın ordularını yenmiştir. Sultan Baybars ise son noktayı Ayncalut’ta vurmuş Moğol çapulcuları daha ileriye gidememiştir. Daha sonra Anadolu Selçukluları ortaya çıkmış Birinci ve İkinci Kılıç Arslan gibi yiğitlerle Haçlı ordularını defalarca Anadolu’ya gömmüştür. Ordularımız; Türk Hakanları Yıldırım Beyazıt Niğbolu’da Sultan Murat Varna’da, Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul ve Balkanlarda, Sultan Süleyman Mohaç’ta, Haçlı ordularını hak ile yeksan eylemişlerdir. İslam’ı ortadan kaldırmak isteyen Papa’nın çapulcularına en şiddetli tokadı vurmuş Cehennemin dibine göndermişlerdir. İslam’ın keskin kılıcı Türkler sayesinde bütün Müslüman topluluklar derin bir nefes almıştır. Osmanlı Devleti, sadece savaş meydanlarında değil bilim ve maneviyatta da dünyanın zirvesine çıkmıştır. Dünyanın en medeni şehirleri kurulmuş emsalsiz sanat eserleri ile doldurulmuştur. Bütün dünyanın gıpta ile baktığı bir İslam ülkesi ortaya çıkarılmıştır. Adaletli bir yönetim sayesinde tam 600 yıl boyunca Osmanlı Türkleri; Müslümanların gözbebeği haline gelmiştir. Bu sevgi ve saygı bütün karşı engellemelere rağmen hala devam etmektedir. Zulme uğrayan, yok olma tehlikesi ile karşılaşan Müslim veya Gayrı Müslim yüzlerce topluluk; akın akın bu kahramanlığın hüküm sürdüğü coğrafyaya gelmiştir. Osmanlı Devletine göçedenler arasında İspanya’daki Engizisyon mahkemelerinden kaçan Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan topluluklar; özgürce dinlerinin gereklerini yaşamış kültürlerini koruyabilmiştir. Çeşitli zamanlarda dünyanın her yerinden kaçarak insanca yaşamak için gelen kavimler arasında; Kuzeyden Polonyalıları, Rusları ve İsveçlileri görebildiğimiz gibi Güneyden Afrika ve Doğu’dan Asya’dan göçüp gelen nice kavimler vardır. Hepsi ile aşımızı paylaşmış dertleri ile ortak olup kederli hallerinden kurtarmışızdır. Şimdi bazı Dürzüler kalkıp; zulüm ve katliamdan kaçıp gelen Suriyeliler için “bu topraklarda ne işi var” diye konuşabiliyorlar. Demek ki 2019 tarihinde İslam’dan ve kahraman atalarımızdan ne derece uzak düştüğümüz çok açıktır. Bu kötü durumdan kurtulmak için özümüze dönmeli ve bizi biz yapan İslam’a dört elle bağlanmamız şarttır. Peki, ne oldu da bu çok güzel hasletlerimizi yitirmeye başladık? Ensar gibi Mücahitlere ev sahipliği yaparak İslam kardeşliğinin en güzel örneğini veren Sahabelere ters düştük? Bunun birkaç sebebini biliyorum. Arz edeyim… Bize tepeden tırnağa Munis Tekinalp ismini kullanan bir Yahudi’nin yani Moize Cohen’in temelini attığı ideoloji ile İslam’dan uzaklaşmaya başladılar. “Allah” demek yasaklandı. “Tanrı uludur” diye tangır tungur şarkı sözleri, ezan olarak okundu. Mason ve gizli Sabetay Yahudileri, çok çeşitli etnik kökenden gelen vatandaşımızı ayrıştırarak toplumu kamplara ayıran etnik bölücülüğe başladılar. Yetmedi; Agop Martayan isimli bir Ermeniyi Türk Dil Kurumunun başına geçirdiler. Soyadı kanunu ile “Dilaçar” adını alan bu şahıs; “Güneş Dil Teorisi” ile meşhur oldu ve Türkçenin canına okudu. Harf devrimini yaptığı yetmiyormuş gibi uydurukça kelimeleri belleterek edebiyatımızı; pespaye haline getirdiler. Amaç İslam dininden uzaklaştırılmış yepyeni bir nesil türemesini sağlamaktı. Öyle ki; dedemizin mezar taşlarını dahi okuyamayacak seviyeye düşürüldük. Atalarımızın bize ne söylediklerini veya ne bıraktığını anlayamayacak kadar perişan ettiler.