DÜNYA

Stratejik enerji geçişinde Türkiye alternatif olabilir mi

Karadeniz’deki doğal gaz keşfi, yenilenebilir enerji ve nükleer yatırımlar, ülkemizin enerji güvenliği ve dışa bağımlılığının azaltılması açısından büyük önemi haiz.

Milli İstihbarat Akademisinden Dr. Celal Erbay, Türkiye'nin enerji alanındaki yatırımlarını ve Avrupa'ya yeşil enerji tedarikinde avantajlı konumunu kaleme aldı.

...

Türkiye, enerji güvenliğini ve bağımsızlığını artırmak, aynı zamanda bölgesel ve küresel enerji piyasalarında önemli bir aktör haline gelmek için son yıllarda stratejik adımlar atıyor. Karadeniz’de keşfedilen 710 milyar metreküp doğal gaz rezervi, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmak için önemli bir adımdır. Aynı zamanda, 2035 yılına kadar toplam 120 gigavat güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesine ulaşma hedefi, Türkiye’yi yenilenebilir enerji alanında lider ülkelerden biri haline getirecektir.

Nükleer enerji projeleri de Türkiye’nin enerji stratejisinin bir parçası olarak dikkati çekiyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin 4,8 gigavatlık kapasitesinin devreye girmesi ve ilerleyen yıllarda ülkemizin toplam nükleer kapasitenin 20 gigavata ulaşması, Türkiye’nin enerji çeşitliliğini artıracak ve karbonsuz enerji üretiminde önemli bir rol oynayacaktır. Tüm bu yatırımlar, ülkemizin enerji arz güvenliğini sağlamanın yanı sıra maliyetleri düşürerek rekabet gücünü artıracaktır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar enerji projelerinin hayata geçirilmesi noktasında proaktif bir rol alarak ülkemizin enerji bağımsızlığı yolunda emin adımlarla ilerlemesine büyük bir katkı sağlıyor.

Son dönemde Türkiye’nin, uluslararası enerji projelerinde bypass edilmeye çalışıldığı bazı durumlar dikkati çekiyor. Türkiye’nin enerji projelerinde bypass edilmek istenmesi, Batı'nın Türkiye’yi enerji transit yollarında devre dışı bırakma stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Türkiye Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarına erişim hakları konusunda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile anlaşmazlıklar yaşıyor. Bu bölgedeki kaynakların kontrolü ve ülkemizin haklarını koruma isteği, Türkiye’nin enerji projelerinden bypass edilmesinin arkasındaki en büyük etkenlerden biri olarak ön plana çıkıyor.

Doğu Akdeniz doğal gaz boru hattı projeleri (EastMed) ve Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) gibi stratejik girişimlerde Türkiye’nin bypass edilmek istenmesi, Türkiye’nin bölgesel enerji politikasında aktif bir strateji izlemesini gerektirdi. Türkiye, Afrika, Orta Asya ve Körfez ülkeleriyle enerji işbirlikleri artırarak enerji diplomasisini güçlendiriyor ve alternatif enerji projeleri geliştirilerek bu tür girişimlere karşılık veriyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretlerde enerji başta olmak üzere ikili uluslararası anlaşmalar imzalanırken benzer çalışmalar Afrika ve Orta Asya ülkeleri ile sürdürülüyor. Yakın bir zamanda Türkiye, Irak, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) dahil olduğu Kalkınma Yolu Projesi için de anlaşmalar imzalandı. Proje, bin 200 kilometrelik demir ve karayolu ile Basra Körfezi’ni Türkiye’ye, Türkiye üzerinden de kesintisiz olarak Avrupa’ya bağlamayı hedefliyor.

Türkiye’de hidrojen üretim maliyetleri

Türkiye hem doğal gaz hem de yenilenebilir enerji kaynaklarındaki stratejik avantajlarıyla enerji sektöründe hızla bölgesel bir güç haline geliyor. Enerji kaynaklarındaki çeşitlilik ve yenilenebilir enerji kapasitesinin yüksekliği, Türkiye'yi hidrojen üretimi ve ihracatında da önemli bir aktör olma potansiyeline sahip kılıyor. Ülkemizin hayata geçirdiği büyük enerji projeleri, hidrojen üretim maliyetlerini düşürerek hem iç piyasada hem de Avrupa’da cazip bir enerji tedarikçisi olmasını sağlayacak ve Türkiye’yi milyarlarca dolarlık hidrojen ticareti açısından önemli bir merkez haline getirecektir. 2030 yılına gelindiğinde Almanya’nın yılda yaklaşık 1 milyon ton temiz hidrojen üretmesi ve 2-3 milyon ton hidrojen satın alması planlanıyor. Bu ise yıllık 8-10 milyar dolarlık bir ticaret hacmi anlamına gelirken, hidrojen talebinin zamanla artmasıyla bu rakamların katlanması bekleniyor. Türkiye, düşük hidrojen üretimi ve taşıma maliyetleriyle bu ihtiyacı karşılayabilecek nadir ülkelerden biridir.

Türkiye’de hidrojen üretim maliyetleri, özellikle yenilenebilir enerji ve gelecekte devreye girecek nükleer güç santralleri sayesinde rekabetçi seviyelerdedir. Güneş enerjisi tabanlı hidrojen (yeşil) üretim maliyeti kilogram başına 3,79-5,11 dolar olarak hesaplanırken, bu maliyetin 2035 yılında kilogram başına 2,4 doların altına düşmesi bekleniyor. Deniz üstü rüzgar enerjisi projeleri ile hidrojen (yeşil) üretim maliyetleri ise özellikle Çanakkale ve Balıkesir gibi bölgelerde kilogram başına 4,13 dolar seviyesine kadar düşüyor. Ayrıca ülkemiz gelecekte 5 gigavat kurulu güce ulaşmayı hedeflediği Küçük Modüler Reaktörler ile pembe hidrojen üretiminde önemli bir avantaja sahip olacaktır. Bu tür reaktörlerden üretilecek hidrojen üretim maliyeti kilogram başına 5-6,73 dolar arasında değişiyor. Bir diğer yöntem olan doğal gazdan karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin kullanıldığı hidrojen (mavi) üretim maliyeti ise ülkemizde kilogram başına 1,27-1,82 dolar seviyesine kadar düşüyor. Bu maliyetler, Avrupa’ya hidrojen ihracatı için Türkiye’nin avantajlı bir üretim merkezi olabileceğini gösterir nitelikte.

Türkiye’nin coğrafi konumu, Avrupa’ya hidrojen taşımada kritik bir avantaj sunuyor. Orta Doğu’dan Avrupa’ya taşınacak hidrojen için tahmin edilen kilogram başına 1,2 dolar taşıma maliyetine kıyasla, Türkiye üzerinden yapılacak bir koridorun maliyeti (kilogram başına 0,9 dolar) çok daha düşük olacaktır. Türkiye'nin TANAP gibi projelerle mevcut doğal gaz altyapısı ve coğrafi yakınlığı, Avrupa'ya hidrojen taşımada daha kısa ve ekonomik bir rota sunuyor. Bu durum, Türkiye'nin Avrupa’nın hidrojen talebini karşılamada kilit bir ülke olma potansiyelini artırıyor.

Orta Doğu-Türkiye-Avrupa hidrojen koridoru

Ülkemizin yine bypass edilmek istendiği Orta Doğu-Avrupa hidrojen koridoru son dönemde farklı platformlarda gündeme getiriliyor. Ancak Orta Doğu’dan doğrudan Avrupa’ya hidrojen taşımak için uzun ve maliyetli boru hatları döşenmesi gerekiyor. Oysa Türkiye hem Orta Doğu hem de Avrupa arasında doğal bir köprü işlevi görüyor. Orta Doğu’dan Türkiye’ye kara yoluyla veya mevcut boru hatları güzergahı üzerinden hidrojen taşınabilir. Ardından Türkiye’den Avrupa’ya daha kısa mesafelerde ve maliyet etkin bir şekilde boru hatları inşa edilebilir. Bu durum, toplam taşıma maliyetlerini önemli ölçüde azaltacaktır. Orta Doğu-Türkiye-Avrupa hattı hem Orta Doğu’da hem de Türkiye’de üretilen hidrojenin entegrasyonuna olanak tanır. Orta Doğu’da üretilecek mavi ve yeşil hidrojen, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları ile üreteceği hidrojenle birleşebilir ve bu da Avrupa’ya daha büyük hacimlerde hidrojen ihraç edilmesine imkan tanır.

Avrupa, enerji çeşitlendirme ve yeşil enerji hedeflerine ulaşmak için güvenilir ve sürekli bir hidrojen tedarikine ihtiyaç duyuyor. Orta Doğu-Türkiye-Avrupa koridoru, hem Orta Doğu’nun yüksek hidrojen üretim kapasitesini hem de Türkiye’nin güvenilir enerji altyapısını kullanarak Avrupa’ya sürekli hidrojen akışını sağlayabilir. Türkiye, bu koridorun merkezinde yer alarak enerji geçişinin liderlerinden biri haline gelebilir.

Türkiye, enerji sektöründe attığı stratejik adımlarla hem bölgesel hem de küresel ölçekte kritik bir aktör olma yolunda ilerliyor. Karadeniz’deki doğal gaz keşfi, yenilenebilir enerji ve nükleer yatırımlar, enerji güvenliği ve dışa bağımlılığın azaltılması açısından büyük önem taşıyor. Hidrojen üretiminde sahip olduğu avantajlar, Türkiye’yi Avrupa’nın yeşil enerji hedefleri doğrultusunda kilit bir tedarikçi haline getirebilir. Ayrıca Türkiye’nin stratejik konumu, Avrupa’ya daha ekonomik ve güvenilir bir hidrojen koridoru sunuyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin enerji diplomasisini daha da güçlendirerek, Körfez ve Orta Asya ile ikili işbirliklerini artırması hem enerji arz güvenliğini sağlayacak hem de Türkiye’yi küresel enerji geçişinde vazgeçilmez bir ortak haline getirecektir.