Suriye'de olanlar ne siyah ne beyaz

Suriye’de ne olup bittiğini ve olacakları kestirmek gerçekten çok zor. Trump’ın dünkü açıklamasından sonra son 15 gündür yapılan tüm ezberler bir kez daha bozuldu. Trump’ın, dün ilk defa konuyla ilgili yaptığı açıklamada söylediklerinin tamamının ne anlama geldiğini yorumlamak, bugünden kolay değil. Konuşmasının tümü değilse de hepimizin kesin hemfikir olduğu kısım, Cumhurbaşkanı’mız hakkındaki değerlendirmesidir. Cumhurbaşkanı’mızın coğrafyadaki liderliği ve aklının, teyide ihtiyacı olmadığını bilmekle beraber Trump’ın bunu bütün dünyaya tekrar ifade etmesi de güzeldi. Ülkemiz, bu sürecin başından itibaren hiçbir gelişmenin gerisinde kalmadı. Cumhurbaşkanı’mız liderliğinde, Sayın Hakan Fidan ve Sayın İbrahim Kalın, devlet aklımızın geçmiş pratiklerine uygun olarak satranç oyununda hep oldular ve doğru hamleleri yaptılar.

Evet, bundan sonrası Suriyeliler için uzun ve acı bir dönemin sonunu işaret ediyor ve yeni bir Suriye’de kendi kaderlerini belirleme fırsatına sahipler.

Baas rejiminden sonra nasıl bir yönetim olur? Suriyelileri anayasal sürecini tamamlamış, parçalanmış bir hibrit yönetim mi, üniter yapıyı koruyan demokratik bir yapı mı yoksa daha kaotik bir kargaşa mı bekliyor? Suriye’de inanç temelli Şii, Sünni, Dürzi, Hristiyan kesimlerin yanı sıra Arap, Kürt, Türkmen etnik kimlikleri de var ve bugüne kadar bir arada huzur içinde yaşamadılar ve dolayısıyla ortak bir geleceği nasıl paylaşacaklarını da bilmiyorlar. Baas rejimleri, milyonlarca masum insanı öldürürken Suriye’nin tüm maddi zenginliğini de bu zorbalığın hüküm sürmesi için israf ederek yok etti. Uzmanların yaptığı değerlendirmeye göre, şu an Suriye ekonomisinin yüzde 85’i çökmüş durumda. Suriye halkının tarihi, ekonomisi, muazzam potansiyeli yok edilmiş durumda. Şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki Esed kaybederken, Rusya kaybederken ve İran kaybederken, kimin ne kazandığı daha belli değil.

Peki, şimdi Ahmet El Şara olarak adının telaffuz edilmesini isteyen Culani liderliğinde HTŞ, bu potansiyele sahip mi? Trump’ın açıklamasındaki Türkiye vurgusu, tam da bu noktada değerlendirilmelidir. Cumhurbaşkanı’mız dün yaptığı açıklamada, Suriye’nin tek başına bunu başaramayacağını ve dünya kamuoyunun desteğine ihtiyacı olduğunu vurguladı. Evet, öncelikle Suriye halkının şimdi büyük bir sorumluluğu var; Esed’in diktatörlüğüne en büyük itirazı yaptıkları gibi, bireylerinin hakkına saygıyı ve temsili gerçekleştirmek ve kapsayıcı, hoşgörülü ve demokratik bir Suriye inşa etmek. HTŞ, geçici bir hükûmeti hızlıca kurdu ve Emevî Camisi’nde İbrahim Kalın ile yan yana gelerek sürecin en büyük destekçisinin Türkiye olması gerektiği konusundaki niyetlerini dünyaya ilan etti. Bununla şunu deklare etmiş oldular: Suriye tekrar ayağa kalkacaksa ona yol gösterip rol model olacak bir ülkeye ihtiyaç var ve bu da Türkiye olacaktır.

Her zaman olduğu gibi iç muhalefet, Sayın İbrahim Kalın’ın Emevî Camisi’ndeki namazını, HTŞ lideri Culani ile olan yakınlığını eleştirdi. Bu eleştiriler yapılırken iki gün önce Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Pedersen, çoktan Culani ile temasa geçmişti. Yine her zamanki gibi, zaman-mekân muhakemesi eksik olan muhalefet, aynı şekilde derin bir öngörüsüzlük içinde savrulmaya devam ediyor.

Keza, tüm ülkelerin terör listesindeki yerini koruyan HTŞ ve lideri, lidersizlik yaşayan Orta Doğu’da, Batı’nın ve Türkiye’nin muhatap alması gereken tek lider konumunda ve muhalefet bunu bile okumaktan aciz.

Elbette savaş ve kaos alanından uzak kalmalıyız; ancak güçlü devlet olma kararlılığımız, değer verdiğimiz ideallerimiz ve ilkelerimizin sorgulandığını hissettiğimizde derin bir endişe duymamızı da engellememelidir.

Şu anda Türk milleti olarak ortak ideallerimiz ve güvenliğimiz, Suriye'deki istikrarsızlık ile tehlikeye düşebilir. Farklı kimlik, mezhep ve dinlerin olduğu her iki ülkeden birinde yaşanacak mezhepsel ve kimliksel çatışmalar dünyanın umurunda olmayabilir; ancak kesinlikle bizim umurumuzda olmalı.

Dünyanın her yerinde çok büyük kötülükler yaşanıyor ve elbette her zalimle mücadele etmemiz mümkün değil ve gücümüzü de aşabilir. Ama eğer diploması ve akılla, büyük riske girmeden çocukların öldürülmesini durdurabiliyorsak ve böylece kendi çocuklarımızı daha güvenli bir yarına ve ülkeye emanet edeceksek neden duralım ki?

Suriye halkı, 13 yıllık savaş sürecinde ülkemizin bonkörlüğünü, misafirperverliğini ve fedakârlığını gördü. Milyonlarca Suriyelinin hafızasında; onurlu, özgür ve barış içinde yaşama isteklerine destek olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti var. Bundan sonra hem onların kazanacağı hem bizim devlet ve millet olarak kazanacağımız bir süreç mümkündür. O nedenle Suriye’de olanlar, olacaklar, ne çok siyah ne de çok beyaz. Suriyeliler için barışçıl bir geçişe, hibrit de olsa toprak bütünlüğüne saygılı; Irak’ta olduğundan farklı olarak demokratik anayasal sisteme ve şeffaf kurumlara sahip ve insan haklarına saygılı yeni bir oluşum olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti ve Tayyip Erdoğan liderliğindeki öncü bir akılla bu sistemler ve kurumlar oluşursa Suriye için kesinlikle yarın dünden daha iyi olacaktır.