Suriye’deki en büyük risk!

Salı günkü yazımızda, Suriye ile ilgili üç senaryodan söz etmiştik. O senaryolardan biri, son derece hızlı şekilde gerçekleşecek gibi görünüyor. 48 saat içinde Humus’u ele geçiren Suriyeli muhalifler, henüz savaşın birinci haftası dolmadan Hama’yı da alıp Humus kapılarına dayandılar. Bu hızla giderlerse Şam’ı almaları da uzun sürmeyecektir.

Bundan sonra iki olasılık gündeme gelecek. Ya ülkenin geneline hâkim olmayı başarıp yeni bir Suriye devleti kuracaklar veya Suriye en az üç parçaya bölünecek.

İkinci olasılığın, yeni bir iç savaş dalgası oluşturması ihtimal dâhilindedir. Bu, dünyanın her yerinden kamyon kamyon teröristin Suriye’ye doluşması ve her bir parçanın kendi içinde daha istikrarsız hâle gelmesine yol açacaktır.

1922’de Fransızların Suriye’ye biçtiği parçalı yapının tekrar hayata geçirilmesinden ne Batılılar ne Rusya ne de İran rahatsız olur. Batılılar enerji ve İsrail’in güvenliğini sağlamaya odaklanırlar. Rusya üslerine, İran Şii nüfuz alanına bakar.

Bölünmüş Suriye’nin zarar vereceği tek ülke, Türkiye’dir. Uzun sınır hattı boyunca istikrarsızlığın Türkiye’ye yansıması, daha fazla sivil nüfus hareketinin oluşturacağı yük ve en önemlisi PKK/YPG’nin Amerika ya da Rusya veya belki ikisinin birden himayesi altında bir devlete dönüşmesi…

Bunun için yeni devlet kurulurken Türkiye’nin diplomatik çabasının, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması eksenine yoğunlaşacağını kestirmek güç değil. Türkiye’nin ev sahibi ülke olması sebebi ile Suriye muhalefeti üzerindeki etkisi, önemli bir avantaj. Muhalifler, ısrarla bütünlükten yana olduklarını söylüyorlar. Ancak bu sefer Esed taraftarları, ülkenin toprak bütünlüğünden vazgeçebilirler.

Bu yeni risk, uluslararası sürecin niteliğini de değiştiriyor. Türkiye, Rusya ve İran, bu hafta sonu Astana süreci kapsamında Doha’da bir araya gelecek. Üç ülkenin, Esed sonrasını konuşacakları kesin. Onlar toplanmadan muhalifler Şam’ı da almış olabilir. Doha’da Türkiye’nin önündeki işlerden biri, Rusya ve İran’ın toprak bütünlüğü konusunda pozisyonlarını teyit etmelerini sağlamak olacak.

Yukarıdaki iki olasılıkla beraber gelişebilecek daha ciddi bir tehdidi de atlamamak gerekiyor. Şam ile işgal altındaki Golan Tepelerinin arasındaki mesafe, sadece 30 km. Şam, muhaliflerin eline geçince İsrail, “Benim güvenliğim tehlikede.” deyip işgal alanını genişletebilir, hatta Şam’a yürüyebilir. Uzak bir ihtimal gibi görünse de sahanın Orta Doğu, oyuncunun soykırımcı İsrail olduğunu akıldan çıkarmamak gerek.

ENFLASYONUN ASIL SEBEBİ: FAHİŞ FİYATLAMA

Halep ve Kerkük’teki marketlerde, Türkiye’den giden gıda maddelerinin daha ucuza satıldığını biliyorduk. Şimdi de vatandaşlar, Avrupa’da, Rusya’da, Körfez ülkelerinde Türk malı eşyaların, Türkiye’den daha ucuza satıldığına dair görüntüler paylaşıyorlar. Burada üretilen bir buzdolabının gümrük geçip 3 bin kilometre yol yaptıktan sonra buradan daha ucuz bir fiyata satışa sunulmasının tek izahı var: Şirketler, Türkiye’de fahiş fiyatlama yapıyor.

İki yıldır aynı şeyi tekrar etmekten dilimiz damağımız kurudu: Enflasyonun sebebi yüksek talep değil, aşırı kâr ve fahiş fiyatlama. Ama maalesef, kimselere anlatamadık. Bu etiketler, bu utanç verici görüntüler anlatır mı? İnanın bilmiyorum.