Tuğba Çakıroğlu / Özel Haber
Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) giren öğrencilerin “sonuç” heyecanı geride kaldı. Bugün itibarıyla başlayan tercih döneminde öğrenciler, sıra ve puanlarına göre üniversite tercihlerini yapacak. 25 Temmuz’dan 2 Ağustos’a dek devam edecek tercih sürecinde, öğrencilerin ve ailelerin aklındaki en önemli soru “Hangi üniversite, hangi bölüm?” olacak. Yaklaşık 120 milyar TL’nin döndüğü bir sektör haline gelen vakıf üniversitelerinin bilime ve nitelikli istihdama katkısı ise soru işaretleri ile dolu. Aslında’ya konuşan Prof. Dr. Engin Karadağ ve Prof. Dr. Adem Palabıyık, adaylara ve ailelerine önemli uyarılarda bulunarak “nitelikli üniversite” hatırlatması yaptı.
Dünyada 25. sıradayız
Dünyada üniversite sayısı bakımından 25. sırada yer alan Türkiye’de, 208 üniversite bulunuyor. Bunlardan 75’i vakıf üniversitesi, dördü de vakıf yüksekokulu. Bu sayının 44’ü İstanbul’da. Dört vakıf yüksekokulunun tamamı da yine megakentte… İşte tam da bu noktada öğrencilerin tercih edecekleri bölüm kadar, üniversitelerini de titizlikle seçmeleri gerekiyor.
Apartman dairesinden bozma okul
Günümüzde en dikkat çeken sorun, apartman dairesinden bozma binalarda, tabeladan ibaret kurumlarda verilen ‘üniversite’ eğitimi. Vakıf üniversitesi adı altında açılan kurumlar, kâğıt üzerinde görünenin aksine birer ticarethane mantığıyla eğitim ya da hizmet veriyor.
“Özel üniversiteler için yasal düzenleme şart”
Prof. Dr. Engin Karadağ, Türkiye'de vakıf üniversitelerinin sayısının hızla artmasına en önemli neden olarak özel üniversite kurmanın yasak olmasını gösterdi. Mevcut Kanun’un devlet üniversiteleri mantığına göre oluşturulduğunu, vakıf üniversiteleriyle doğrudan bir düzenleme içermediğini kaydeden Prof. Dr. Karadağ, vakıf üniversitesi adı altında eğitim veren bazı kurumların yasal boşluktan faydalandığını belirtti.
“Yasalar yetersiz”
İstanbul’da her ilçe hatta semtte açılan bazı üniversitelerin tek bir binadan ibaret olduğun ve eğitim kalitesini ciddi şekilde düşürdüğünün, denetimi zor olsa da asıl sorunun mevcut yasaların yetersizliği olduğunun altını çizen Karadağ’a göre, Türkiye'de özel üniversite kavramının yasal olarak tanınması ve mevcut yükseköğretim yasalarının güncellenmesi gerekmektedir. Bu sayede, vakıf üniversiteleri ve tabela üniversiteleri arasındaki farklar netleşecek ve eğitim kalitesi yükselecek. Türkiye'deki mevcut kontenjanlar popüler bölümlerde yetersiz kalırken popüler olmayan bölümlerde öğrenci bulmakta zorlanıldığı da Engin Karadağ’ın dikkat çektiği önemli noktalardan biri.
“Ticari kaygılar taşıyorlar”
Prof. Dr. Adem Palabıyık ise Türkiye'de vakıf üniversitelerinin, tartışmalı bir özerklik ve denetim eksikliğiyle gündemde olduğunu hatırlattı. Kapitalizmin eğitim üzerindeki etkisine değinen Palabıyık, bu sürecin kültür ve bilgi anlamında gerilemeye yol açarken sermaye açısından kazanç sağladığını belirtti. Palabıyık, bu doğrultuda vakıf üniversitelerinin bilimsel standartlar açısından geride kaldığını kaydetti. “İstanbul'da yoğunlaşan vakıf üniversiteleri, salt bilimsellikten ziyade ticari kaygılarla hareket ediyor. Vakıf üniversiteleri, yüksek ücretler karşılığında öğrenci çekmeye çalışırken eğitim kalitesi geri planda kalıyor.” diyen Palabıyık, adayların seçecekleri bölüm kadar üniversite tercihlerini de titizlikle yapmaları gerektiğinin altını çizdi.
“Kazanç kavramı var olma sebepleri”
Vakıf üniversitelerinin günümüzde sermaye odaklı bir yapıya büründüğüne dikkati çeken Palabıyık’a göre, bazı vakıf üniversiteleri işletmecilik mantığıyla yönetiliyor hatta kazanç kavramı, şu anki bazı üniversitelerin var olma sebebi… Yüksek ücretler karşılığında öğrenci çekmeye çalışılırken eğitim kalitesi geri planda kalıyor. Prof. Dr. Palabıyık, vakıf üniversitelerinin kapitalist sistemin bir parçası haline geldiğini, toplumsal tabakalaşmayı artırdığını, eğitimi ticaretin konusu haline getirdiğini ve eğitimde eşitsizliği derinleştirdiğini söyledi.
Eğitimdeki eşitsizlik derinleşiyor
Prof. Dr. Palabıyık, vakıf üniversitelerinin kapitalist sistemin bir parçası haline geldiğini, toplumsal tabakalaşmayı artırdığını ve eğitimi ticaretin konusu haline getirdiğini ve eğitimde eşitsizliği derinleştirdiğini söyledi.
“Bazı üniversitelerin bilime katkısı yok”
Prof. Dr. Adem Palabıyık, apartmandan bozma, tabeladan ibaret üniversite yapılarının bilime katkılarının olmadığını belirterek “Ülkemizdeki üniversite, fakülte, enstitü, araştırma merkezi, öğretim elemanı sayısına baktığımızda bilimsel çalışmaların üst düzeyde olması beklenir ama bugünkü durum tam tersi.” dedi. Palabıyık, “Eğitim ücretlerine bakıldığında, vakıf üniversitelerinin, kapitalizmin çarklarını ne kadar hızlı çevirdiği gözlemlenmiş midir? Ayrıca üniversitelerin sosyalleşme dedikleri kültürel çarkları, binaları dahi olmayan vakıf üniversiteleri için nasıl mümkün olabilir?” sorularının cevaplanması gerektiğinin de altını çizdi.
YÖK Başkanı’ndan ‘diploma’ uyarısı
YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, öğrencilere, “Diploma evet kıymetlidir ama tek başına her kapıyı açabilecek bir anahtar değildir. Bir başka ifadeyle üniversite eğitimi bir diploma sağlar ama doğrudan bir meslek kazandırmaz. Hangi üniversitede ve hangi bölümde okursa okusun gençler kendilerini geliştirmekten ve yeni kazanımlar elde etmekten asla vazgeçmemelidir. Kendilerini geleceğe hazırlayacak uygulamalara ve ders dışı kazanımlara önem vermelidir." uyarısında bulundu.
Avrupa’da en çok öğrenci Türkiye’de
2019 yılı verilerine göre Türkiye, Avrupa’da nüfusa göre en çok üniversite öğrencisinin olduğu ülke. Türkiye’de bin kişiden 95’i üniversite öğrencisi iken Almanya ve Fransa’da bin kişiye düşen üniversite öğrenci sayısı 40. Bu oran İngiltere’de 39; Avrupa Birliği’nde (AB) ise 38. Türkiye’de 2022 yılında yükseköğretim kurumlarından mezun olan kişi sayısı toplam 903 bin 673. Diploma alanlardan 773 bin 325’i devlet üniversitelerinden, 127 bin 957’si vakıf üniversitelerinden, 2 bin 391’i vakıf meslek yüksekokullarından mezun oldu. Aynı yıl yükseköğretim mezunu işsizlerin oranı yüzde 11,3 olarak açıklandı. 2018-2022 yılları arasındaki beş yılda 1 milyon 957 bin üniversite öğrencisi okulu bırakma kararı aldı.