Trump’ın Filistinlilere Gazze’yi boşaltmaları yönündeki çağrısı emperyal bir fantezi midir yoksa bir müzakere taktiği midir? Diyelim ki Gazze tamamen Filistinlilerden arındırılıp ABD’liler tarafından işgal edildi. Bu durumun sonuçlarını öngöremeyecek kadar basiretsiz bir ABD yönetimi olabilir mi? Şimdiye kadar inanılmaz bir direniş gösteren Filistinlilerin Gazze’yi öyle kolaylıkla terk edeceğini hangi aklıevvel düşünebilir? Hadi, Gazze tamamen yatırım amaçlı olarak ABD tarafından alındı ve İsrail ile birlikte bölgeye yayılma politikalarına hız verildi diyelim. Burası ABD için bir bataklığa dönüşmez mi? Körfez’deki müttefikleri -Suudi Arabistan’ı bir yana bırakıyorum- Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’i ABD kaybetmez mi? Ürdün ve Mısır hiç olmadığı kadar İsrail ve ABD karşıtı olmaz mı? Bu sorular böyle uzayıp gider… Peki, Trump iktidara gelişinin daha birinci ayı dolmadan neden bu kadar pervasızca kararlara imza atıyor? Sözgelimi daha iki gün önce İsrail’e yönelik soruşturmalar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesine yaptırım öngören kararnameyi imzaladı. Böylece 50 bin Filistinlinin katledildiği Gazze’de, hukuki açıdan da taraf olarak bir kez daha eli kanlı caninin yanında yer aldı. 23 Şubat’ta Almanya’da seçimler yapılacak. Orada da AFD gümbür gümbür geliyor. Uluslararası hukukun hiçe sayıldığı, sivillerin katledilmesine açıkça alkış tutulduğu süreçlerden geçiyoruz. Peki neden bu süreçleri yaşıyoruz?
Bu soruların yanıtlarına uluslararası sistemin özellikleri düzleminde kısaca değineyim. Uluslararası sistemin özellikleri insan ömrü gibidir. Belli dönemlerde barış, istikrar, insan haklarına saygılı olma, uluslararası hukukun üstünlüğü öne çıkar; başka dönemlerde ise savaş, çatışma, açlık, hatta soykırımlara şahit oluruz. Günümüzde de ne yazık ki büyük bir belirsizlik ve istikrarsızlık döneminden geçiyoruz. Bunun temel nedeni, hegemonya kuran güç istikrarının tamamen sona ermiş olmasıdır. Diğer bir deyişle, ABD’nin gücünü dengeleyebilecek başka bir hegemonya kurmuş gücün uluslararası sistemde eksik oluşudur. Daha açık bir ifadeyle Çin, askerî bir güç olarak sahada olmadığı için ve Çin’in militer bir güç olarak ABD’yi durdurması beklenmediği için Trump’ın pervasız politikalarına tanıklık etmekteyiz. Netanyahu gibi eli kanlı bir caninin sandalyesini çeken Trump, tarihe bebeklerin katledilmesine razı olan ve bu cinayetleri destekleyen bir Amerikan lideri olarak geçecektir.
Böylesine belirsiz ve istikrarsız bir dönemden geçişimizin bir başka nedeni ise uluslararası sistemin aktörlerinin değişiminin aşırı hızlı bir şekilde olmasıdır. 1990’larda ve Soğuk Savaş döneminde savaşların niteliği ve aktörleri son derece sarih iken şimdi, kimin eli kimin cebinde anlamaya çalışıyoruz. Amerika’da hiç beklenmedik gelişmelere şahitlik ediyoruz. Sözgelimi milyarlarca dolar değerinde şirketlere sahip Musk’ın Amerikan hükûmetini kontrol etmeye çalıştığına dair pek çok yazı ABD basınında yer almaktadır. Musk, Trump ile birlikte küreselcilere karşı savaşıyor gibi görünürken kendisi aslında küreselcilerin şahıdır. Dolayısıyla ABD’nin kontrolü meselesi bana kalırsa Trump gibi kendini küreselcilere karşı savaş açtığını zanneden bir lider ile küreselciler arasında değil; Amerikan hükûmetini kontrol etme yolunda hızla ilerleyen Elon Musk gibi bir küreselciyle diğer küreselciler arasında yürütülmektedir. Çok uzun bir cümle kurduğumun farkındayım. Ancak ABD’de işler gerçekten çok karmaşık ve öngörülemez bir hâlde ilerlemekte olup bunun sonuçlarının bölgemize yansımalarına da daha çok şahitlik edeceğimiz aşikârdır.