Türk toplumu neden namaz kılmıyor!

Bu sorunun cevabı çok geniştir. Özellikle ilahiyat fakültelerinde tez konusu olması gerekecek kadar da önemlidir. Bu konudaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum…

Hayatımın çoğu denizlerde geçti. Gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu ülkeler kadar Müslümanların da bulunduğu ülkelere de gittim. Çalışma zamanları dışında gittiğimiz ülkelerin dini mekanlarını, tarihi ve turistik yerlerini de gezme imkânım oldu. Özellikle Cuma günleri limanlarda gezintiye çıkar Cuma namazlarına katılarak gitmiş olduğum ülkelerin manevi yapısını anlamaya çalışırdım. Bunun yanında iş icabı gittiğim ülkelerin ticari ofislerine uğramak zorunda kalıyordum. Hatta bir defasında gemim limanda demirde iken 6 gün boyunca Bangladeş’te bir otelde kalmışlığım bile vardır. Gitmiş olduğum Müslüman ülkelerde dikkatimi çeken en önemli hususlardan bir tanesi namaz kılma oranının Türkiye’ye göre çok yüksek oluşudur. Özellikle vakit namazlarında camilerin ağzına kadar dolu olduğunu görüp kendi ülkeme bakıp hayıflanırdım. Keşke “Türkiye’de de Müslümanlar farz namazları bu ülkelerdeki gibi kılsa” diye daima dua ederdim.

Türkiye tarihini özellikle resmi tarihin yalanlarına kanmadan bağımsız kaynaklardan öğrenmeye çalışırım. Bu sayede toplumumuz tarafından cevabı verilemeyen birçok sorunun kökenine inme fırsatı buldum. İşte yazının başlığındaki sorunun cevabı çok basit olarak şu şekildedir: Türkiye’deki insanlar Türkleşemediği için namazlarını kılmıyorlar.

Bu çok kısa cevabın detaylarına girecek olursak şu tarihi gerçeklerle yüzleşmiş oluruz. Öncelikle Türkler Müslüman olduktan sonra dinlerine son derece bağlı bir toplum olduğunu bilmemiz gerekiyor. Müslüman unsurlar Haçlı ve Moğol istilasından kaçıp kovuğuna sığınırken Türkler, hayatlarını İslam’a feda ederek savaşmış ve çoğu dedemiz şehit olarak evliya mertebesine ulaşmıştır.

Bin yıldan beri devam eden bu gelenek son yüzyılda yaşadığımız savaşlar ve demografik yapının bozulması ile tamamen tersine dönmüştür. Dünyanın neresinde bir Türk görseniz dinine yabancı namazsız, oruçsuz ve alkollü içki içen bir tip olarak karşınıza çıkacaktır. Ülkemizde de yapılan anket çalışmalarında Müslümanlar arasında yüzde 5 ile 15 arasında bir nüfusun namaz kıldığı gerçeği ile yüz yüze kalıyoruz.

Bazı araştırmalarda sadece Cuma namazına giden insanlar “kendisini namaz kılanlar” oranına katmaktadırlar. Elbette bu durum analiz yapan kişileri yanıltmaktadır. Zira namaz günde beş vakitte farz olarak yapılması gereken bir ibadettir. Allah’ın verdiği nimetlere karşı bir şükür görevidir.

Araştırmacıların bulduğu oranları herkes içinde yaşadığı ortamda değerlendirebilir. Akrabaları ve iş arkadaşlarını göz önüne aldığınızda maalesef yüzde 10’dan daha az namaz kılma oranında olduğumuzu görürüz. Bu kötü ve ağlanacak hale nasıl düştüğümüzü bilmek önemlidir. İşte bu vatanda yaşayan gayrimüslim unsurların eski dinlerinin gereklerini yapmakta ısrar ettikleri sonucu ile yüzleşmek durumundayız. Türk toplumu savaşlar ve memuriyet gibi nedenlerle devamlı olarak nüfusunu kaybederken; gayrimüslim azınlıklar devamlı olarak büyümüşler ticaret, sanat ve tarımda güçlenerek çoğalmışlardır. Ayrıca Osmanlı devletinde hatırı sayılır bir Sabetay Yahudisi de bulunmaktaydı. Bu gizli yapılanma tam 350 yıl boyunca kendi inanç ve geleneklerini koruyarak günümüze kadar ulaşmıştır. Sabetaycılar Türk ismi kullanmak ve bir kısmı Cuma namazlarına gitmek suretiyle kendilerini daima gizlemişlerdir. Sevi’nin “benzet-benzeme” prensibine göre gündüz Müslüman gece Yahudi dininin mistik Kabala yorumuna göre hareket eden bir yapıları günümüzde de varlığını sürdürmekte olup Müslüman toplumun dışında hayat sürmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda sadece 1 milyon civarında Rum azınlık Yunanistan’a “mübadele anlaşması” gereğince göç etmişti. Karşılığında Yunanistan’dan 500 bin Türk ve Müslüman Anadolu topraklarına gelmiştir. Hâlbuki Osmanlı nüfus sayımlarına göre çok fazla sayıda Rum bu topraklarda yaşamaktaydı. Keza 1 milyondan fazla Ermeni gayrimüslim azınlığımız vardı.

İşte bu gayrimüslim azınlıklar “Soyadı Kanunu” sayesinde kimliklerini gizleyerek Müslüman gibi görünmeye başlamışlardır. Ayrıca Osmanlı Arşivlerinin yok edilmesi ve hurda kitap olarak Bulgaristan’a satılması sonucunda gayrimüslimlerin kendilerini gizleyerek Türk gibi göründüklerini söyleyebiliriz. Elbette samimi Müslümanlar da vardır.

Kısaca “dönme” adı verilen bu vatandaşlarımızın en belirgin özellikleri İslam’ın emirlerini yerine getirmemeleridir. Örneğin içilmesi haram olan alkolü sıklıkla kullanmak, oruç tutmamak ve namaz kılmamak şeklinde kendilerini belli ederler. Yoksa Türkler atalarından aldığı miras üzere; bin yıldan beri dini hassasiyetlerde diğer Müslüman toplumlara göre çok ileridirler. Hatta Araplarda İslam ahlakına ve sünnet namazlara riayet edilmez iken Türkler bu konuda çok titiz olmuşlardır.

“Varlık Vergisi” ve “6-7 Eylül 1955 Olayları” sonucunda da kimliklerini muhafaza eden birçok gayrimüslim de Müslüman görüntüsüne girmiştir. Bu azınlık kültürü ve inançlarına sahip insanların pek çoğu namaz kılmadığı gibi oruç ve namaz konusunda da eski yapılarını korumaya devam etmektedirler.

CHP yönetimindeki tek parti döneminde başta Sabetay Yahudileri olmak üzere Ermeni ve Rum kökenli azınlıklar Türk görüntüsü altında kamu kurumlarını, silahlı kuvvetleri, sanat camiasını, medyayı, ticaret ve bankacılık sektörünü ele geçirmişlerdir. Çok partili devirde de askeri darbelerle güçlerini pekiştiren bu tam olarak döndürülememiş dönmeler; hala Türkiye’de köşe başlarını muhafaza etmeye devam etmektedirler, vesselam…