Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaretle gözler yeniden Türkiye-Mısır ilişkilerine dönmüş durumda. Türkiye, Mısır’da 2013’te yaşanan darbeye haklı olarak çok sert tepki vermiş ve ikili ilişkiler bu süreçte büyük yara almıştı. Taraflar dış politikalarını birbirlerinin aleyhine dizayn ederken bir kaybet-kaybet sarmalına da girmişlerdi. Ancak gelinen noktada Türkiye ve Mısır, ilgili pozisyonlarını revize etmek durumunda kaldı. Her iki ülke açısından da büyük meydan okumaların tezahür ettiği bir dönemde iki ülkenin ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması bir zorunluluk hâline geldi. Gazze’de yaşanan soykırım ve İsrail’in durmak bilmeyen yayılmacı ihtirasları elbette katalizör etkisi yaptı ve cari tehditlerin daha da belirleyici olmasını beraberinde getirdi.
Türkiye aslında bir süredir küresel ve bölgesel tehditlerin farkındalığıyla yakın coğrafyasındaki ülkelerle ilişkilerini normalleştirme çabasının içine girmiş durumdaydı. Suudi Arabistan, BAE ve Mısır elbette ve yeni dış politika paradigmasında öne çıkan ülkelerdi. Bu bağlamda 2021’den bu yana Türkiye-Mısır ilişkilerinde yeniden bir restorasyona tanıklık edildiği söylenebilir. İlişkilerin normalleştirilmesi adına teknik heyetler oluşturularak görüşmeler başlatıldı. Kompartıman siyaseti diyebileceğimiz, meseleleri parçalara ayırarak çözmeye yönelik bu hareket tarzı başarılı da oldu. 2022’de Katar’da düzenlenen FIFA Dünya Kupası’nın açılış töreninde Recep Tayyip Erdoğan ile Abdülfettah es-Sisi arasında gerçekleşen el sıkışmanın ardından iki ülke arasında ilişkilerin önce normalleştirilmesi ve ardından da ileri bir aşamaya çıkartılmasına yönelik bir irade ortaya kondu. Erdoğan’ın 14 Şubat’taki Kahire ziyareti ise ilişkilerde yeni bir dönüm noktasına işaret ederken birçok başlıkla önemli anlaşmalar imzalandı. Sisi’nin Ankara ziyareti de bu süreci tamamlayıcı nitelikte oldu denebilir.
Erdoğan’ın Kahire, Sisi’nin Ankara ziyaretlerinde birçok önemli anlaşma imzalanmış durumda. Tarafların ekonomik açıdan karşılıklı ticaret hacmini 15 milyar dolara çıkartma çabasında yine LNG başta olmak üzere enerji alanında da ciddi iş birliği potansiyeli söz konusu. Keza savunama sanayisi de iki ülkenin birbirine ciddi katkı sunabileceği alanların başında geliyor. Mısır’ın artık Doğu Akdeniz denkleminde Türkiye karşıtı bloklaşmanın içinde olmayacak olması da önemli bir kazanım olacak. Libya meselesi gibi kritik jeopolitik meselelerin de tarafların uzlaşmaya başlamasında çok önemli katkıları olacaktır. Yine Mısır’ın Etiyopya ile yaşadığı sorunlarda Türkiye’nin katkıları söz konusu olabilir. Elbette tüm bu meselelerin ötesinde Gazze’de devam eden soykırım iki ülke açısından en önemli unsur olarak ortada durmakta.
7 Ekim’de başlayan çatışmalar ve İsrail’in Gazze’deki soykırıma varan saldırıları bölgemizdeki siyasi, askerî ve ekonomik gerçekliği değiştirmeye başladı. Türkiye net bir şekilde İsrail’in karşısında dururken Mısır, Sisi’nin küresel ve bölgesel siyasi angajmanları ve ekonomik kırılganlıkları çerçevesinde tereddütler yaşamaya başladı. Bir yandan Gazzelilerin Sina Yarımadası’na tehcir edilmesine karşı dururken diğer yandan ise İsrail’e karşı yeterli direnci gösteremedi. Bu bağlamda Türkiye’nin Mısır’ın yanında durarak onu desteklemesi ve İsrail ile müttefikleri karşısında cesaretlendirmesi önem arz ediyordu. Yine iki ülkenin Gazze’ye uygulanan ablukanın delinmesi ve insani yardımların bölgeye aktarılması bağlamında da iş birliği yapması önemliydi. Nihayetinde İsrail’in şartlar yeterince olgunlaştığında tüm Gazze’yi boşaltarak Filistinlileri Sina’ya tehcir etmek istediği çok açık. Bu bağlamda İsrail’in bu emeli karşısında Türkiye-Mısır iş birliği büyük önem arz ediyor. Yine savaşın bölgeselleşme ihtimali, ABD’nin bölgede yaptığı askerî yığınak, ciddi meydan okumalar olarak tezahür ediyor. Bu ve yukarıda ifade edilen diğer saiklerle birlikte Türkiye-Mısır ilişkilerinin rayına oturtulması hem iki ülkenin hem de bölgenin geleceği açısından oldukça önemli.