Türkiye yok, Avrupa’nın Suriye stratejisi boşlukta

Avrupa ülkeleri, yıllardır Suriye krizinde geri planda kalmış durumda. Avrupa Birliği (AB) ve İngiltere’nin, Suriye’deki rolleri giderek azalırken bu roller daha çok finansal yardımlar ve sınırlı diplomatik girişimlerle sınırlı kaldı.

Bununla birlikte özellikle Doğu Avrupa ülkeleri, Danimarka ve İtalya’nın liderliğinde yeni bir yaklaşım şekilleniyor. Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndermeyi hedefleyen bu politika, Avrupa içinde giderek daha fazla destek buluyor. Ancak Avrupa’nın, Suriye üzerinde etkili olma gücü olmadığı gibi Şam yönetimi de Avrupa’nın beklentilerini karşılamıyor.

İtalya’nın Suriye’ye atadığı büyükelçi, hâlen Lübnan’da görev yapmaya devam ediyor. Bu atama, yalnızca sembolik bir adım olarak kalırken İtalya’nın amacı AB’yi Şam ile görüşme ve müzakereler yürütmeye teşvik etmekti. Strateji şu şekilde işlemeliydi: İtalya önce bir büyükelçi atayacak ardından AB Suriye Özel Temsilcisi pozisyonunu oluşturacaktı.

Avrupa Komisyonu’nun Suriye Özel Temsilcisi atama planı, İtalya’nın temmuz ayında yaptığı, AB’nin Suriye politikasını yeniden değerlendirme çağrısıyla gündeme geldi. İtalya, Esed rejimi ile diplomatik ilişkilerin artırılmasını, “erken toparlanma” yardımlarının genişletilmesini ve yaptırımların hafifletilmesini önermişti. Ancak bu girişim, AB dış politikasında kayda değer bir değişiklik yaratmadı ve daha çok iç politikaya yönelik bir PR çabası olarak değerlendirildi.

Suriye Özel Temsilcisi pozisyonu için en güçlü aday, AB’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) Direktörü olarak deneyim kazanmış, Türkiye ve Mısır’daki AB delegasyonlarına liderlik yapmış Avusturyalı diplomat Christian Berger olarak öne çıkıyor. Berger, AB’nin Suriye konusundaki duruşunu destekleyen bir figür olarak biliniyor. Eğer atanırsa, Şam’da bulunmayacağı ifade ediliyor. Bu nedenle, bu atama tek başına doğrudan Esed rejimiyle bir normalleşme adımı olarak yorumlanmamalıdır.

Ancak ABD, bu gelişmeyi tepkiyle karşıladı. Donald Trump’ın seçim zaferinden 48 saat sonra Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Michael McCaul, bu atamayı “stratejik bir hata” olarak niteleyip Esed rejimiyle “normalleşme” anlamına geleceğini savundu. Bu durum, yeni Suriye Özel Temsilcisi’nin yetkisinin sınırlı olduğunu ve daha çok AB içindeki siyasi baskıyı hafifletmek için sembolik bir rol üstleneceğini ortaya koyuyor.

ABD bağlamında ne olduğundan da bağımsız olarak yeni Suriye Özel Temsilcisi’nin tam olarak yetkisinin ne olacağı belirsiz. Yetkisinin belirsizliğine ilaveten, Şam’da dahi bulunmaması, onun aslında AB içerisinde bazı ülkelerin baskısını hafifletmek için sembolik bir görevlendirme olduğu algısı oluşmaktadır. Eğer bir sürpriz yaşanmaz ve beklenildiği gibi süreç ilerlerse Suriye Özel Temsilcisi, AB adına Esed rejimiyle görüşen bir rolden öteye gidemeyecektir.

Bence tüm bu süreçte en dikkat çekici nokta ise şudur: Suriyeli mültecileri geri göndermek için Esed’le görüşmek üzere bir makam oluşturan Avrupa, Türkiye ile Suriye’deki güvenli bölge konusunda iş birliği yapmıyor. Hâlbuki AB, Suriye’de Türkiye ile beraber çalışsa kendi değerlerinden ödün vermeden istediği hedeflere daha sağlam ulaşabilir.