ÜZÜNTÜLERLE, BELA VE MUSIBETLERLE İMTİHAN (2)

Her koşulda Allah’a yönelen bir Müslüman, Allah’ın sadık ve güzel bir kuludur. Dünyada imtihanı gereği her ne zorluk yaşarsa yaşasın bu onun güç yetireceğinden fazla değildir. Zorluklar, bu salih mü’mini güzelleştirmek, Allah’a daha da yaklaştırmak, onu gafletten korumak ve cennette sonsuz güzelliği ve nimeti hak etmek için verilmiştir. Mü’min olmak, nimetlere erişince Allah’a şükretmektir. Mü’min olmak, sıkıntı ve meşakkatle karşılaşınca isyana sürüklenmeden sabır ve metanetle Allah’a teslim olmaktır. Mü’min olmak, acıyı isyana değil, kazanıma dönüştürebilmektir. Mü’min, can sıkıcı bir durum karşısında soğukkanlılığı ve feraseti elden bırakmamaktır. Mü’min olmak, “müjdelenenler” den olabilmek için çaba sarf etmektir. Çünkü “Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/146) Allah Resulü (s.a.s), bir gün Medine sokaklarında bazı sahabilerle birlikte yürüyordu. Kabristanın yanından geçerken, çocuğunun kabri başında feryat figan eden bir kadına rastladı. Evlat acısına yüreği dayanamayan kadıncağızın bu halini gören Efendimiz ona, “Allah’tan sakın ve sabret!” dedi. Kederinden bunu söyleyenin Peygamber olduğunu fark edemeyen kadın, “Benim başıma gelen senin başına gelmedi de böyle konuşuyorsun!” dedi. Bir müddet sonra kadına onun, Allah’ın Resulü olduğu söylenince, bu kederli anne söylediği sözden dolayı pişmanlık hissetti. Özür beyanında bulunmak üzere Rahmet Elçisi’nin kapısına geldi ve “(Kusurumu bağışla) Allah’ın elçisi olduğunu bilemedim.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s), ona şu karşılığı verdi: “Sabır, musibet ilk başa geldiği anda ortaya konulan tavırdır.” (Buhari, Cenaiz 31) Dünya hayatına İmtihan için gönderilen insan bela ve musibetlerle denenecek ve sınanacaktır. Bu sıkıntı ve felaketlere sabretmek, biz müslümanlardan istenen sorumluluklardandır. Sorumluluklarını yerine getirme gayretinde olanlar dünya ve ahirette huzura ve mutluluğa kavuşur.