Yahu Bu Yol Çıkmaz Sokaktır Hala Anlayamadınız Mı?

"Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret etme" suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezası aldı.

Armağan’a erteleme bile vermediler. Bu hukuk faciası ne yazık ki aydınlarımızı harekete geçiremedi. Sene kaç? 2017. Yani 21. Yüzyıl’ın 17 senesi geride kaldı. Hala fikirler üzerinde acımasız bir baskı var. En iğrenç kumpaslar yapılarak belgelerle tarihi gerçekleri ortaya koyan insanları sindirmeye çalışıyorlar.

Bu Allah’tan korkmaz kuldan da utanmaz ekibi iyi tanıyoruz zira su katılmamış halis muhlis faşisttirler. Tek Parti Diktatörlüğünü kutsamaktan, heykeller önünde serfüru edip boyun eğmekten çekinmezler. Alınları secdeye gitmediğinden kula kul olmayı, Hindu ve Budistlerden daha fazla putlara tapınmayı marifet saymaktadırlar.

Geçenlerde CHP parti sözcüsü bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı da kendisine hakaretten dava açtı. Fakat Hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ, bu işin adını koydu. Dedi ki “Türkiye’de tek bir faşist parti vardır, o da CHP’dir”.

Hah şöyle… Adam gibi bir cevap verin yahu!Gerçekleri söylemek neden bu kadar zor? Kamâl Atatürk hakkında riyakârlık ve dalkavukluk yapmaktan başka bir şey bilinmez mi?

Bozdağ, Ak Parti adına faşizm konusunda ilk defa böyle bir açıklama yaptı. Tek olumlu gelişme budur. Diğer özgürlük konularında ilerleme değil gerileme vardır. Zira faşizmin esasları İtalya ve Türkiye’de ilk olarak hayata geçirilmiştir. Daha sonra Avusturya, Almanya ve İspanya, bu esasları devlet gücü ile zorla dayatmıştır. İşte dünyanın en kanlı savaşı olan 2. Dünya Savaşı’nı bu faşistler çıkarmıştır.

Devletçilik, ırkçılık ve faşist cumhuriyet esaslarının insanlık âlemine getirmiş olduğu felaketler özellikle Batı dünyasında anlaşılmıştır. Hatta bu faşist partiler hukuki olarak suç sayılmıştır. Hürriyet ve özgürlükler 2. Dünya Savaşından sonra hızlı bir gelişme göstermiş nihayetinde bu uğursuz ve otoriter sistem insanlık suçu olarak kabul görmüştür.

Fakat İspanya’da Franko örneğinde olduğu gibi Türkiye’de de faşizmden taviz verilmek istenmemiştir. İspanya yıllar sonra bu otoriter sistemden vaz geçmiştir. Türkiye’de de kâğıt üzerinde faşizm suç sayılmıştır. Fakat faşist ilkeler anayasaya geçirilmiş hatta “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükümler halinde korunmuştur.

Tek parti cumhuriyeti hala kutsanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yöneticilerinin bugün gülünç olsa da “kafatası ırkçılığı” okullarda okutulmaya ve körpe zihinlere zorla dikte edilmektedir. İşin kötü yanı ise 80 milyonluk ülkemizde insanlar çıkıp da “yahu bu gittiğiniz yol çıkmaz sokaktır” diyemiyor. İşte Armağan ve Yeşilyurt örneğinde olduğu gibi hapis cezası ile tarihi belgeleri savunanlar hapse tıkılmaya çalışılıyor.

Kışkırtıcılığını Başbakan Binali Yıldırım’ın yaptığı “Atatürk’e hakaret davaları” çok utanç vericidir. 20 Yıl önce Hasan Akar’ın kapalı bir alanda gizli kamera ile çekilen görüntüleri hiç alakası olmadığı halde Derin Tarih dergisi ve TV programı ile iltisaklı (irtibatlı) olduğu ilan edilerek kusursuz bir linç kampanyası başlatılmıştır. Mahkemeler bizzat hükümet tarafından göreve çağrılmış ve hukuk cinayeti işlenmiştir. Sene ise 2017 yılıdır.

Erkeklik öldü artık. Zira bu iğrenç duruma bir kadın yazar itiraz etmiş ve şunları söylemiştir.  Nihal Bengisu Karaca'nın,  "AK Parti, Atatürkçülük yapabilir mi?" başlıklı yazısından ilgili kısım şöyledir: 

"Yani, ortada Atatürk’e karşı kan davası güden bir parti varmış da, şimdi doğru yolu bulmuş, işte hayat böyle öğretirmiş gibi davranmak haksızlık.Ancak insanlar sırf sorguladıkları için hapse atılır hale gelirlerse, mevzu 'Atatürk zamanında her şey on numara beş yıldızmış. Resmi tarih çok dürüst. Sabiha Gökçen bir azizedir... Şeyh Said haindir' noktasına gelirse, mizah dergilerine gerek kalmaz, bir parti ve hareket kendi karikatürünü kendisi çizmiş olur."

Basınımızda Mustafa Armağan’a destek yazılarının azlığı da utanç vericidir. 2000 senesinde “Atatürk’e hakaret”ten 15 ay ceza alan Hakan Albayrak’da bu duruma isyan eden birkaç insandan sadece bir tanesi. Yargıtay’da tasdik edilmesi üzerine Mayıs 2004’te hapse girmiş altı ay yatmış. Hasan Cemal “Ayıp” diye bir yazı yazmışgazetesinde ve ifade özgürlüğünü savunmuş. 5816 sayılı Kanun’un değişmesini savunmuş. Lakin şimdi tıs yok. Hasan Pulur da destek çıkmış; o da 5816’nın kaldırılması gerektiğini savunmuştu.

Dünya görüşü farklı olsa da birçok gazeteci-yazar hakperestliği savunabiliyordu. Lakin günümüzde Mustafa Armağan’a destek yoktur. Din ve vicdan özgürlüğünü savunan hiç kimse sahip çıkmıyor.Destek yazıları, kaideyi bozmayan istisnalardan öteye geçmiyor.“Oh olsun” diyenler ise yüzlerce. Allah ıslah etsin…

Faşistler mutluluktan uçuyor; kendi yazarları söz konusu olduğunda militanlığını yaptığı fikir ve ifade özgürlüğünün içine tükürüp, Armağan’ın mahkûmiyetini kutluyor. Dindar çevreler ise mutsuz görünmüyor, hatta burada bile bayram edenler var. 2017 yılında bu seviyede olmamalı idik. Maalesef bu konuda ileri gitmemiz gerekirken fena halde geri gitmişiz, vesselam…