Günümüzde, kendilerine Müslüman denildiği halde, nice kimselerin amaçsız, gayesiz olduğunu görüyoruz. Bir insanın şaşkınlık, tedirginlik içinden kurtulması ve mutlu, huzurlu olması için, ilk önce şu temel sorulara cevap bulması gerekir: İnsanın yaratılış amacı nedir? İnsanın bu dünyada görev ve sorumlulukları var mıdır, varsa nelerdir? Yaradılış gayesi açısından bakıldığında, insan meçhul bir varlık değildir; o mesul (sorumlu) bir varlıktır. (Tekâsür, 102/8) İnsanlar dünyaya tesadüf eseri gelmiş değil, bir amaç ve gaye için, Allah’a kulluk yapmak için gelmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur: “O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (Bakara, 2/29) Dünyada her şey insanlar için, insanlar da Alla’a kulluk için yaratılmıştır. İnsanı yoktan var eden, yaratan, yaşatan Yüce Allah, insanı niçin yarattığını Kur’ân-ı Kerim’de bu hakikati açıkça bildiriyor: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56) Ayette de açıkça belirtildiği gibi insanlar Allah’a kulluk yapmak için yaratılmıştır.

Allah’a kulluk, Allah’ın emrettiğini yapmak ve yasak ettiklerinden de sakınmakla mümkündür. Allah’a kulluk için yaratılan insanlar, bu gerçeği anlamalı ve kulluk görevlerini en iyi bir şekilde yerine getirmeye gayret etmelidirler. Yaşadığımız bu toplumda halkın büyük çoğunluğu müslüman olduğu halde, aynı halkın İslâm’a aykırı düşünce, inanç ve davranışları her alanda ortaya çıkmaktadır. Allah Teâlâ’nın emrettiği, Kur’an ve sünnetin gösterdiği dosdoğru yol bırakılıp İslâm’a aykırı bir yol takip edilirse, o yol insanları hüsrâna götürür. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece ‘iman ettik (inandık)’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. Yoksa kötülükleri yapanlar Bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (yanlış) hüküm veriyorlar!” (Ankebût, 29/2-4) İman amel etmeyi gerektirir. “Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi yararınadır.

Kim de kötülük yaparsa (günah işlerse) kendi zararınadır. Rabbin kullarına zulmedici değildir.” (Fussilet, 41/46) Allah Teâlâ’ya kulluk yapmak için yaratılan insan, bu temel görevini yerine getirirse dünyada da âhirette de huzur ve mutluluğa kavuşur. Kim de Allah Teâlâ’ya kulluk görevlerini yapmazsa, İslâmî hayatı terk ederek İslâm’a aykırı bir hayatı tercih ederse, dünyada huzura, âhirette de kurtuluşa eremez. Allah’a kulluk, İslâm’a teslim olup gereğini yapmakla mümkündür. Bu da İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmekle olur. Müslüman kişi, önce, doğru bir inanca sahip olmalı; şirkten, küfürden, bid’at ve hurâfelerden, haramlardan, günahlardan uzak durmalı ve güzel davranışlarda bulunmalıdır. Bu şekilde Allah’a iyi kul olmaya çalışmalıdır.

Günümüz insanın en önemli sorunu, yaratılış gayesinden habersiz olmaları ya da habersiz gibi yaşamalarıdır. Gençler arasında yaygın olarak kullanılan, “hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun”, “atın ölümü arpadan olsun”, “gençliğini yaşayacaksın” gibi sözler, kural tanımazlıklarını meşrulaştırmaya yönelik olumsuz beyanlardır. Gençlik, aşk, para, eğlence ve top peşinde koşmakta ve bunlarla kendini ispatlama çabasındadır. Zira insana verilen ömür, geri dönüşümü olmayan bir fırsattır. Yaratılış gayesinden uzak sorumsuzca bir hayat yaşayanlar, kötü ve zararlı alışkanlıklar edinmektedir.

Böylece hem kendilerine hem de başkalarına zarar vermektedirler. İslâm’a aykırı bir yaşantı içerisinde olanlar iman, ibadet ve ahlaka gereken önemi vermezler, helal ve harama dikkat etmezler; içki içerler, kumar oynarlar ve zina, haksızlık, hırsızlık, ahlaksızlık yaparlar, zevkine ve keyfine göre yaşarlar ve böylece hem kendilerine hem de başkalarına zarar vermiş olurlar. Dolayısıyla dünyaya gelişimizin gayesi, Allah’ı tanımak ve O’na iman ve ibadet etmektir. Allah Teâlâ’ya kulluk/ ibadet yapmak için yaratılan insan, bu temel görevini yerine getirirse dünyada da âhirette de huzur ve mutluluğa kavuşur. Yüce Allah şöyle buyurur: “Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse ve Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşarsa (doğru inanç içinde, ibadet ve güzel davranışlarda bulunursa) ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.” (Nûr, 24/52) Bu nedenle yaratılış gayemize uygun yaşarsak, dünya ve ahiret saadetine/huzura kavuşanlardan oluruz.