Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat, Almanya'da kabul edilen "antisemitizmle mücadele önergesi"ni ve ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamaları kaleme aldı.
...
Alman Federal Meclisi’nde 7 Kasım Perşembe günü kabul edilen "Bir Daha Asla’nın Zamanı Şimdi: Almanya’da Yahudi Yaşamını Korumak, Muhafaza Etmek ve Güçlendirmek" (Nie wieder ist jetzt: Jüdisches Leben in Deutschland schützen, bewahren und starken) başlıklı önerge ülkede demokrasi ve insan haklarının geleceği açısından ciddi eleştirilere konu oldu.
Almanya’da 7 Ekim sonrasında Yahudilere yönelik artan saldırılar karşısında adım atmak kapsamında koalisyon hükümeti ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) ve ana muhalefet partisi Hristiyan Birlik (CDU/CSU) tarafından hazırlanan ve kabul edilen karar, bağlayıcı bir metin değil. Ancak bu önerge federal hükümete, eyalet hükümetlerine ve belediyelere antisemitizmin önlenmesi konusunda gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları ve buna dair politikaları uygulamaları konusunda ödev yüklüyor.
İnsan haklarına saygılı kimsenin antisemitizmin, her türlü aşırılığın ve yabancı düşmanlığının önlenmesi konusunda atılan adımlardan rahatsız olması beklenmez, ancak bu adımları atarken başka kesimlerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması söz konusuysa bu tavır eleştirileri de beraberinde getirir.
Önergenin içeriği ve gelen eleştiriler
Bu çerçevede, Alman Federal Meclisi tarafından kabul edilen söz konusu karara, içlerinde Yahudi kökenli kişilerin de yer aldığı insan hakları örgütlerinden, bilim insanlarından ve siyasetçilerden gelen eleştirilerin hangi konulara odaklandığına bakalım. İlk sırada, artık Almanya’da İsrail hükümetinin politikalarını eleştirmenin suç sayılabileceği endişesi geliyor. Bu endişenin nedeni kabul edilen tasarıda kullanılan "antisemitizm" kavramının bilimsel açıdan çok tartışmalı Uluslararası Holokost Anma Birliğinin (IHRA) tanımına dayanmasıdır. IHRA tarafından yapılan antisemitizm tanımının çok muğlak ve geniş kapsamlı olması nedeniyle İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin Filistinlilere karşı gerçekleştirdiği soykırım, baskı ve ayrımcı politikaların eleştirilmesinin de antisemitizm olarak görülebileceği ifade ediliyor.
Almanya'nın da üyesi olduğu 34 ülkeden oluşan IHRA'nın 2016'da kabul ettiği antisemitizm tanımına göre "Antisemitizm, Yahudilere yönelik nefret olarak ifade edilebilecek belirli bir Yahudi algısıdır. Antisemitizm, Yahudi veya Yahudi olmayan bireylere ve/veya onların mülklerine olduğu kadar Yahudi cemaat kurumlarına veya dini örgütlere karşı da söz veya eylemle yöneltilebilir."
Alman hükümetinin 2017'de bir kararında bu tanıma eklediği "Ayrıca bir Yahudi kolektifi olarak anlaşılan İsrail devleti de bu tür saldırıların hedefi olabilir." ifadesi İsrail’e karşı söz ve eylemlerin de antisemitizm suçlamasıyla karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.
Aslında Federal Meclis’te söz konusu önerge görüşülürken CDU/CSU grubu adına söz alan Gitta Connemann'ın konuşmasında Al Jazeera dinleyenleri de "antisemitist" olarak tanımlaması bu kavramın ne kadar araçsallaştırılabileceğini de gösterdi. Aynı oturumda aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) adına söz alan Jürgen Braun’un "Siyonizm Yahudilerin ulusal hareketidir. Siyonizm olmadan İsrail devleti de olmaz. Kim siyonizmi ölüm ve şiddetle aynı görürse o İsrail’in var olma hakkını reddetmiş olur." şeklindeki ifadeleri de antisemitizm ile antisiyonizm kavramlarının ne kadar iç içe geçebileceğini kanıtladı.
Amerikan Temsilciler Meclisi’nde de antisiyonizm kavramının antisemitizm ile eşit olduğuna dair bir karar tasarısının Aralık 2023’te kabul edildiği hatırlanırsa saldırgan ve yayılmacı bir ideoloji olan siyonizme karşı olmanın Yahudi karşıtlığıyla eşdeğer görülmesinin de bir siyonist çabanın ürünü olduğu anlaşılır. Kısacası, Amerikan siyonistleri gibi Alman siyonistleri de bu önergeyle İsrail tarafından gerçekleştirilen katliamlara yönelik eleştirilerin önünü tamamen kapatmak istiyor.
Federal Meclis'te kabul edilen karara yönelik ikinci önemli eleştiri belediyelerin, eyalet hükümetlerinin ve federal hükümetin antisemitist fikirler içeren bilimsel, sanatsal ve kültürel faaliyetleri finanse edemeyeceği yönünde ifadeler içermesidir. Bu ifadenin bilim ve sanat özgürlüğüne yönelik bir saldırı olduğunu düşünen bilim insanları ve insan hakları örgütleri "Başvuru aşamasında bir projenin antisemitist özelliğe sahip olduğuna kim nasıl karar verecek?" sorusuyla bu kısıtlamayı reddediyor. Bu düzenlemenin suistimale çok açık olduğu ve antisemitizm suçlamasına maruz kalmak istemeyen bilim ve sanat insanlarının baskı altına alındığı da genel eleştiri konuları arasında.
Eleştirilen noktalardan biri de önergede İsrail’in işgal altındaki topraklarda faaliyet gösteren firmalarının ürünlerine yönelik boykot için çalışan Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar Hareketinin (BDS) yasaklanmasına dair gerekli adımların atılması için federal hükümete çağrı yapılmasıdır. Bu adımı küresel siyonizmin, başını çok ağrıtan BDS Hareketini ortadan kaldırmaya yönelik çabasının bir parçası olarak görebiliriz.
Ayrıca önergede göçmen Müslümanların Almanya’da son dönemde artan antisemitizmin sorumlularından biri olarak görülmesi de toplumun bir kesiminin kolektif şekilde suçlanması olarak algılandı ve bu durum da eleştirildi. Yani, Almanya’da yaşayan Yahudilerin korunmasından bahsederken Yahudilerden daha fazla ayrımcılığa ve saldırıya maruz kalan Müslümanların antisemitizmi artırmakla suçlanması açık bir ayrımcılık örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Almanya'da İsrail'i eleştirmenin ağır bedelleri olabilir
Perşembe günü Federal Meclis’teki oturumda söz alan Gitta Connemann sözlerini, ''İnsan olalım." (Seien wir menschen) ifadesiyle tamamlarken antisemitizme karşı durulmasını talep ediyordu. Ancak Connemann'ın bu sözleri alkışlanırken, diğer partilerden 20 konuşmacının söz aldığı oturumda kimse söz konusu tasarıyla korunması planlanan İsrail’in 1 yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği soykırımdan bahsetmeye cesaret edemedi. Çünkü herkes İsrail’in katliamlarını eleştirmenin çok ağır bedelleri olabileceğini biliyordu.
Herkes aynı oturumda mahcup bir şekilde oturan Meclis Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz'un bir Yahudi kuruluşun İsrail katliamlarını eleştiren bir sosyal medya içeriğini paylaştığı için nasıl bir linç kampanyasına maruz kaldığını biliyordu. Buna rağmen, birçok konuşmacı yine fırsatı değerlendirip o oturumda da Özoğuz'u ağır şekilde eleştirerek bu konuda aykırı görüşleri olanlara yeniden gözdağı verdi.
Son olarak, Federal Meclis’in kabul ettiği önergeyi eleştiren Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin Partisinin (BSW) ve Sol Partinin (Linke) hakkını teslim etmek gerekir. Bu iki partinin sözcüleri söz konusu oturumda İsrail soykırımını açıktan eleştirmeye cesaret edemeseler de önergenin insan hakları ve fikir özgürlüğü açısından içerdiği sorunlara işaret ederek eleştirilerini dile getirdi. Özellikle BSW temsilcisi, bilim insanlarının görüşlerini dikkate almayan önergenin aşırı sağcı İsrail hükümetine yönelik eleştirileri de antisemitizm eleştirisinin şüphesi altına soktuğunu ve anayasaya da uluslararası hukuka da aykırı olduğunu ifade etti ve BSW grubu önergeye ret oyu verdi.