İşte insanoğlunun Vahşet ve Bedeviyet Devri’nden Malikiyet ve Serbestiyet Devri’ne kadar yaptığı bütün teknolojik yenilikler tarım, endüstri, iletişim ve bilişim devrimleri hem kişisel hem de sosyal hayatı değiştirip konforlu hale getirmiş fakat külfetlerini de beraberinde bulundurmuştur.
İnsanın günümüzdeki karmaşık ve girift hayatı iyi yaşayabilmesi için çok daha fazla çalışıp çok daha fazla zihinsel emek harcaması ve öğrenmesi gereklidir. Hâlbuki sade ve basit hayat öyle değildir. Sanayileşme; nimetleri yanında toprak, su ve havayı kirleterek külfet getirmiştir. Maneviyattan uzak yaşayışın ortaya çıkardığı stres, AIDS gibi birçok yeni hastalıklar çıkmış, kanser ve kalp hastalıkları artmıştır. İnsanlık vahşet ve bedeviyetten kurtulduğu halde günümüzde ücretli bir köle olmaktan henüz tam olarak kurtulamamıştır.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyada ekonomik, politik ve sosyal alanlarda köklü bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Küresel ekonominin en önemli aktörleri olan ulus devletten uluslararası şirketlere, teknolojiden iş organizasyonlarına, üretim ve istihdama kadar her şey bu değişimden nasibini almaktadır.
Bu değişimin kapsamı ve etkileri öylesine büyüktür ki iki yüzyıl önce gerçekleşen sanayi devriminden durum farksızdır. Kapitalizmden sonra yeni bir aşamanın eşiğinde bulunduğumuz iddiası ister istemez güç kazanmaktadır.
Toffler “Gelecek Korkusu” başlıklı çalışmasında; eskiye meydan okuyan bu yeni uygarlığın, bürokrasileri devireceğini, ulusal devletin rolünü sınırlandıracağını ve emperyalizm sonrasını yaşayan bir dünyada yarı özerk ekonomilerin oluşmasını sağlayacağını söylemektedir.
Manevi temeller üzerine kurulmuş medeniyetin gelişmesi, bugün gördüklerimizden çok daha basit, çok daha etkili fakat daha özgürlükçü devletlerin kurulmasına imkân verecektir. Bu uygarlığın kendine özgü bir dünya görüşü, zamanla, mekânla kendine özgün bir yaşam biçimi vardır. Ve hepsinden önemlisi, daha sonra göreceğimiz gibi Üçüncü Dünya Uygarlığı, üretici ile tüketici arasındaki tarihsel kopukluğu giderecektir. Yarının dünyası üretici ve tüketiciyi buluşturan ve ikisini birleştiren bir ekonomiyi sunmaktadır. İnsanlığın manevi dinamikleri kullanması ve biraz da akılcı müdahalesi ile tarihin gerçekten de insancıl uygarlığının kurulabilme ihtimali vardır.
Hürriyet ve serbestliğin meşruluğu üzerinde dünya çapında dikkate değer bir mutabakat meydana gelmiştir. Monarşi, faşizm ve komünizm gibi rakip egemenlik biçimleri serbestiyet esasları üzerine kurulmuş yönetimlere karşı yenik çıkmıştır.