Zamanın Özgürleştirilmesi “Malikiyet ve Serbestiyet Devri”

Ücretli sistemin yaygınlaşması ile birlikte toprak ağalığı yani feodalizm ortadan kalkmıştır. Fakat bu sefer de toprağa bağlı köleliğin yerine emeğin metalaştırılması süreciyle karşı karşıya kalınmıştır. İşte ücrete bağlı bu sistemin diğer bir adına da “modern kölelik” denilmektedir.

Kapitalist sistem; ücretli emek ilişkisini, özel mülkiyet hakkının sürekliliğini ve genişlemesini belirleyip kayıt altına almıştır. Bununla birlikte insan emeğinin sömürülmesini ve özgürlüklerin kısıtlanmasını sağlayamamıştır. Bu nedenle kapitalist sistemin anlaşılması ve değerlendirilebilmesi için ücret sistemlerini gözden geçirmek gereklidir.

Michel Husson, “Çalışma Hakkı Ya da Evrensel Gelir” başlıklı yazısında “Ücretliliğin köleliğinden sadece yarı zamanlı kurtulmak mümkün değildir: günde iki saat dahi olsa sömürülmek, yabancılaştırılmış bir çalışmaya mecbur olmak zamanın geri kalanında köleleşmektir. Bu nedenle, çalışmanın dışında özgürleşmek için ücretli emek alanını mevcut efendilerine terk etmeyi öngören her proje bir seraptır” demektedir. 

“Ücretli kölelik” kavramına yer vermekle birlikte “emek örgütlenmesini” esas amaç olarak benimseyen Husson, belli ki ücretli dönem sonrasını hayal dahi edememektedir. Bu nedenle 90 yıl önce “Malikiyet ve Serbestiyet Devri” fikrini ortaya atan Bediüzzaman Said Nursi’den çok şey öğrenmesi gereklidir. Zira “özgürlüğe kavuşturulmuş zaman” kavramını ancak bu şekilde anlayabilecektir.

Çalışma yaşamında insanlar genellikle “bağımsız” ve “bağımlı” çalışanlar olarak iki ana grupta yer alırlar. Çalıştıran ile çalışan arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi vardır. Bağımlı olarak çalışanların tümü, iş hukuku açısından “işçi” olarak kabul edilir. Devlet ve kamu kuruluşunda çalışanlar ise “memur” olarak adlandırılırlar ve bunların durumu idare hukuku açısından ele alınır. 

Bu anlamda işçi, işverenle yaptığı sözlü ya da yazılı sözleşmeye dayanarak, ister bedensel ister zihinsel nitelikte olsun, herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişi olup genel anlamda bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutara ücret adı verilmektedir.

Malikiyet ve Serbestiyet Devrini tanımlayabilmek ve özelliklerini ifade edebilmek için ücret konusunun geniş bir biçimde ele alınması ve anlaşılması şarttır. Zira insan, doğası gereği esir ve bağımlı olarak çalışmak istemediği gibi ücretli olarak da çalışmak istemez. Bu konuda Nursi’nin “insanlık esir olmak istemediği gibi ecir de (ücretli işçi) olmak istemeyecektir” tespiti önemlidir.

Bediüzzaman’a göre insanlığın yaşadığı devirler 5 dönemde (Vahşet ve Bedevilik, Kölelik, Esir, Ücretli, Malikiyet ve Serbestiyet Devirleri) ele alınmıştır. Sanayi devrimiyle birlikte insanlığın dördüncü dönemi olan ücretli sistem yaygınlaşmıştır. Bu döneme her ne kadar kapitalizm adı verilse de bu tanım yetersiz kalmaktadır. Çünkü Kapitalizmden sonra gelmesi hayal edilen sosyalizm ve komünizm, ücretli sistemden başka bir şey olmayıp devlet kapitalizmi de denilmektedir.

Bu nedenle yaşadığımız döneme kapitalizm yerine “ücretli dönem” adı verilmesi daha kapsamlı ve şümullü olması nedeniyle çok yerinde olacaktır.

Malikiyet ve Serbestiyet Devrinde ise serbest çalışan ve girişimcilerin sayısı; ücretlilerin sayısından çok fazla olacaktır. Günümüzde özellikle Batı dünyasında ücretli çalışanların oranı % 92 gibi maksimum bir düzeye yükselmiştir. Demek ki Bediüzzaman’ın öngördüğü bu yeni devirden hala uzakta bulunuyoruz. Kendi işinin sahibi olarak çalışanlar ücretli olanlardan daha fazla olursa işte o gün Malikiyet ve Serbestiyet devri gelmiş demektir.

21. Yüzyıl ve sonrasında gelişen teknoloji ve iletişim imkânları ile insanlığın sınıf değiştireceği, yani işçi olanın devamlı işçi olarak kalmayı istemeyeceği, elde ettiği bilgi ve eğitimi sayesinde kendi işinin patronu ve emeğini kendi imkânları ile pazarlayabilecek konuma geleceği artık daha çok dillendirilmektedir.

İşte Malikiyet ve Serbestiyet devrinde insanlar ücretli değil işyerlerinin sahibi veya ortağı olarak çalışmak isteyeceği söylenebilir. Buna göre daha adil bir gelir dağılımının meydana geleceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konuda Apple, Pixar, iPod, iTunes ve daha birçok şirketin kurucusu ve yöneticisi olmuş Steve Jobs’un ücret ile ilgili tutumu çok ilginçtir.Bunu ücretli olmak yerine malikiyetin tercih edildiğini gösteren en çarpıcı delillerden bir tanesi olarak da gösterebiliriz.

Jobs, ilk yıllarda NeXT’ten hiç maaş almamış; ta ki evliliğinde sosyal güvenlik yasaları gereğince Pixar’da 50 dolar almak zorunda kalmıştı. Apple’da bile, şirket ayağa kalktıktan ve CEO’su için ciddi bir bütçe ayırabilecek hale geldikten sonra dahi maaşı sadece sağlık sigortası alabilmek için kabul etmişti. Çünkü Jobs, bir işin sahibi olmakla maaşlı çalışmak arasındaki ayırımı net bir şekilde belirlemişti. Maaş kabul etmek ona sevimsiz bir fikir gibi geliyordu ve geleceğin farklı bir şekilde olacağını kavramıştı.

Ücretli sistemin nasıl meydana geldiğini ve insanların kabullenmekte zorlandığını daha geniş bir şekilde “Malikiyet ve Serbestiyet Devri” isimli kitabımdan öğrenebilirsiniz, vesselam…