Muhalefet, gayri İslami olmayan düzenlerde siyasette yönetme gücünü elinde bulundurmayan kişiler ve gruplardır. Örneğin; krallıkla yönetilen bir ülkede iktidar kral iken muhalefet mevcut değildir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede ise iktidar seçimle işbaşına gelen seçilmişlerdir ve muhalefet belirli seçmen barajını aşmış ve mecliste halkı temsil eden ve sağlıklı siyasette iktidarın politikasını eleştiren ve farklı bir proje sunan kişilerdir.
Genel manada, Muhalefet deyince, işbaşındaki yönetimin, düşünce, eylem ve uygulamalarına kısmen veya tamamen karşı durma, onu etkilemeye çalışma, gerektiğinde iktidara talip olup işbaşına geçme şeklinde açıklanabilir.
Bu kavram, İslâm tarihinin bize verdiği muhalefet tanımıyla fazlaca benzerlik gösteren  bir tanım sayılmaz. Zira İslâm siyasî düşün­ce tarihinde muhalefet dediğimiz kesim, daha çok iktidarın karar ve uygulamalarını değiştirmeye çalışma şeklinde olmuştur. İktidara talip olup, işbaşına geçme türündeki muhalefet örneğinin sayısı oldukça azdır. Bunlara en temel iki örnek olarak Emmeviler ve Abbasiler verilebilir. Emmevilerin yönetimi altındayken güçlenip Emmevilerin yerine geçen Abbasiler olarak muhalefetin iktidarın yerine geçtiği en bariz örnektir. Bunun dışında da ilk döneme ait başka bir gelişmeden bahsetmek mümkün değildir. Bu anlamda muhalefet ilk döneme ait olarak genellikle, iktidara talip olup işbaşına geçme şeklinde değil; iktidarı etkileme, kararlarını düzeltmeye çalışma şeklinde ger­çekleşmiştir.
İlk dönem muhalefetinin de tabii olacağı Şura heyetleri yönetimde muhalefete milletin sesi olma imkanı veriyordu. İktidarın saygı duyacağı ve yürürlüğe koyacağı kararların çıkış kaynağı bu toplantılarla belirlenirdi. Dolayısıyla ilk döneme ait iktidarlar şuraya bağımlı olduğundan bir anlamıyla muhalefetin icra merkezleri gibiydi. Tabii ki Vahy ve Sünnet iki vazgeçilmez kaynaktı. Hem iktidar hem de muhalefet bu çizginin dışına çıkmazlardı. İktidarın yapacağı her hangi bir hamle bu iki esasa aykırı ise ya en baştan vazgeçiliyordu ya da muhalefetin ikazı ile yürürlükten anında kaldırılıyordu.
Bu dönemde yapılan şura kararları ile birlikte muhalefetin vazgeçilmez temel kavramı sabırdı. İkazlar yapılır uyarılar yapılır ve gerisine sabır gösterilirdi. Ta ki şura kararlarının dışına çıkılana dek. 
Günümüz sistemlerinde ise sabır kavramından söz etmek mümkün değil. Nitekim sistem zaten İslami olmayınca en baştaki temel kanun olan Vahy ve Sünnet devre dışı kalıyor. Buna bağlı olarak da bir sabırdan söz etmek mümkün değildir. 
Bu ilk döneme ait olan muhalefet kavramı ve örgütlenme biçimleri 21. yüzyılda tamamıyla değişime uğramıştır. Halı hazırdaki muhalefetlerin tek amacı iktidarın yerine geçmek. Bunun için de neredeyse her yolun mubah olduğu algısı ile hareket ediliyor. 
Omurgasız bir kitle ile ne yapılabilir ki? Bu tür yetişme biçimleri de zayıf iktidarlar ve muhalefetler doğuruyor. “Düşmanım beni yenemezse güçlü kılar.” gibi çok manidar bir sözün olduğu devirler gelip geçmiş oluyor. Gerçekten de düşmanın zekisi ve güçlüsü size muhakkak bir katkı sağlar. Zira karışınızdakiler ne kadar güçlü ise siz de o kadar dinamik ve hazırlıklı olursunuz. Tıpkı Türkeye’ye mal olmuş 68 kuşağı nesli gibi. O dönemde hangi görüşte olursanız olun sıkı gençler olmak zorundaydınız. İslami bir kimliğe sahipseniz en az bir ateist veya evrimci kadar onların fikirlerini bilmeniz gerekirdi. Veya sol zihniyete sahipseniz en az bir sağ zihniyet kadar karşı argümanlara hakim olmalıydınız. Aksi takdirde kale alınmanız söz konusu dahi olmazdı.
Son olarak İslâmî bir siyasî yapılanmada, muhalefetin temel icrasını açıklamak gerekirse, iktidarın hukukî esaslara\ Fıqha uygun hareket etmesini sağ­lamak, kendi isteklerine göre değil de Nass’larla denetimini gerçekleştirmektir. Ayrıca iktidarın muktedir güç olarak kararlarını gerek alırken gerekse uygularken hukuka uygunluğunu sağlamak biçiminde açıklanabilir. Bu kavramın ana mecrasına girecek günlerin de yakın olmasını diliyorum.