"Caz yapma" tabiri, birinin söylediği şeyi inandırıcı bulmadığınızda veya bir şeyin gerçek olamayacağını düşündüğünüzde kullanılır. Örneğin, biri size inanılmaz bir hikaye anlattığında "Caz mı yapıyorsun?" şeklinde bir tepki verebilirsiniz. Şimdi başlayalım mı, kimler bize caz yaptı?

1923, caz müziğinin efsanevi ismi Louis Armstrong'un ilk kaydını, yani "Froggie Moore" adlı parçayı yaptığı yıl olarak tarihe geçti. Bu kayıt, cazın altın çağının başlangıcını işaret ediyordu ve Armstrong'un trompeti, özgürlüğün, yeniliğin ve değişimin sesiydi. O dönemde Amerika'da yaşanan sosyal ve kültürel değişimlerin bir yansıması olarak caz, bireyselliği ve özgürlüğü kutladı.

Aynı yıl, binlerce kilometre uzakta, Mustafa Kemal Atatürk, "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" diyerek Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Bu, milletin kendi kaderini tayin etme hakkını kazandığı, demokrasinin ve laikliğin temellerinin atıldığı bir dönüm noktasıydı.

Bu iki büyük olay, farklı coğrafyalarda, farklı alanlarda ve koşullarda gerçekleşmiş olsa da, her iki olayında vurgusu özgürlük ve adil bir dünya arayışıydı bence.

1923, sadece Türkiye için ya da caz tarihi açısından değil, tüm dünya için önemli bir yıl oldu. O dönemde, birçok millet tarihi zorluklarla karşı karşıya kaldı. 1923'te Almanya, Weimar Cumhuriyeti döneminde hiperenflasyonla mücadele ediyordu. Yılın sonlarına doğru, bir Amerikan doları 4,2 trilyon mark değerindeydi. Ancak bu ekonomik kriz, Almanya'nın daha sonraki yıllarda ekonomik bir güç haline gelmesinin önünde bir engel oluşturmadı. Ayrıca Japonya, Büyük Kantō depremiyle sarsıldı. Bu deprem, Tokyo ve Yokohama'da büyük yıkıma neden oldu ve 100.000'den fazla kişi hayatını kaybetti. Ancak Japonya, bu felaketten hızla toparlandı ve teknolojik ve ekonomik olarak dünyanın önde gelen ülkelerinden biri haline geldi.

Bir asır geride kaldı. Cumhuriyetimizin kuruluşunun üzerinden tam 100 yıl geçti. Bu süre zarfında, ülkemizde ve dünyada pek çok şey değişti. Ancak bazı şeyler asla değişmedi; örneğin, Cumhuriyetimizin kuruluşuyla ilgili tarihi gerçekler. Her bir Türk vatandaşı, bu önemli dönüm noktasının detaylarını bilir ve içselleştirir. Ya da böyle olmalıydı.

Cumhuriyet, onu kuran bireylerin çok ötesine geçti. Artık sadece bir tarih ya da siyasi bir olgu değil, aynı zamanda bir ruh, bir yaşam biçimi. Bu ruhu taşımak, onunla büyümek ve onu sonraki nesillere aktarmak bizim en kutsal görevimizdir. Ancak unutmamalıyız ki; sadece tarihi gerçekleri bilmek yeterli değil. "Bilgiler ve matematiksel gerçekler tek başına bir şey ifade etmez. Sahip olduğumuz yere layık olduğumuzu işlerimizle kanıtlamalıyız."

Bu nedenle, kendi hikayelerimize sahip çıkmalı, onları dünyayla paylaşmalıyız. Keşfetmenin ruhuyla, önümüzdeki geleceğe hazırlanmalıyız. Belki de bir gün, 100 ışık yılı ötemizdeki bir gezegende suyun varlığını keşfeden bilim insanları arasında Türk bilim insanları da olacak. Evrenin sırlarını çözmek, diğer gezegenleri ve yıldız sistemlerini keşfetmek için çalışan bilim insanlarımızın sayısını artırmalıyız.

Cumhuriyetimizin 100. yılında, Atatürk'ün gençliğe hitabesindeki "Türk'üz, bilimde ileri!" sözünü hatırlayarak, bilimin ışığında, daha aydınlık bir gelecek için çalışmaya devam etmeliyiz. Bu özel yılda, birlik ve beraberlik içinde, Cumhuriyetimizin değerlerini yücelterek, geleceğe umutla bakmalıyız.

Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Türkiye!