Gelelim bu hakaret konusunun bir başka yönüne! Eğer hakaret edilen kişi vatandaş olursa mahkemelerimiz kılını kıpırdatmaz iken bir siyasi partinin başkanını eleştirdiğiniz anda ağır cezalar ile karşılaşmanız mümkündür. Gözünüzün yaşına bakmazlar. İnsafsız ve acımasızca ceza verilir hatta yıllarca emek vererek gelmiş olduğunuz sosyal konumunuz birden bire sıfıra indirilir.

İşte 5816 Sayılı Yasa sayesinde hâkim ve savcılar hukuka aykırı öylesine kararlara imza atıyorlar ki; vicdanı olan hiçbir insan bu durumu kabul edemez. Zaten AB ilerleme raporunda ifade özgürlüğüne engel kanunlar arasında kabul edilen “5816 Sayılı Kanun’ a muhalefet” sebebi ile ülkemiz defalarca mahkûm edilmekte ve insan haklarına karşı itibarımız yerle bir olmaktadır.

Yeri gelmişken bu yeryüzünde emsali olmayan kanuna bir göz gezdirelim:
Kanun metnini Alman Yahudisi Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch yazmıştı. Neden bir Yahudi’ye yazdırıldığını ise Hirsch şöyle anlatmaktadır; “Adnan Menderes’in adamları benden bir formül isteyerek biz bu kanunu çıkarmamız lazım” demiş Hirsch de bir formül bulmuştur. Fakat şöyle demektedir “Evet, ölmüş bir insan hukuk tarafından korunamaz, dünyanın hiçbir yerinde savunulacak bir şey değildir” Fakat aklına bir kurnazlık gelmiştir.

Nitekim seçimlerden bir yıl sonra Menderes Hükümeti’ni 5816 sayılı kanunu çıkartmaya ikna edecektir. Nitekim o tarihlerde Ticaniler isimli bir gurup heykellere saldırmaya başlayınca bahse konu kanunu çıkarmak kolaylaşmıştı. Fakat gerçek sebep başkadır. Şöyle ki:

Cumhurbaşkanı öldükten sonra İnönü Cumhurbaşkanı olmuş “Milli Şef” dönemi başlamıştır. Resmi dairelerdeki ve paraların üstündeki resimler kaldırılarak İnönü’nün resimleri konulmuştur. Bu duruma en çok kızan kişilerden birisi ise Demokrat Parti’nin kurucusu Celâl Bayar’dır.

Bayar, İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu ve Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti üyesi, bakan ve ilk Cumhurbaşkanının son başbakanıydı. 1950 seçimlerinde oyların yüzde 53’ünü alan DP büyük bir seçim başarısı elde ederek tek başına iktidara gelince Celal Bayar 22 Mayıs 1950’de Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Bayar, İnönü’ye “Siz Milli Şef olabilirsiniz ama birinci adam değilsiniz” diye seslenerek 5816 sayılı Kanunu Meclis’e getirmiş ve üye sayısı 487 olan Meclis’te 288 oy kullanılmıştır. Kanun 232 kabul, 50 ret oyuyla çıkmış 6 kişi çekimser kalmıştır. 199 Milletvekili oy kullanmamış ve teklif 31 Temmuz 1951’de kanunlaşmıştır.

Yasaya karşı çıkanların arasında DP Milletvekili Halide Edip Adıvar da vardı. Diyordu ki; “Yeni bir kanun yapmayı bir şark zihniyetinin yeni bir mahsulü diye telakki ederim”
CHP Mardin Milletvekili Kamil Boran’da itirazi bir konuşma yapmıştır. Sonuçta 5816 Sayılı Kanun yasalaşmış ve bu kanuna muhalefetin cezası “en fazla 3 yıl, heykelleri tahrip etmenin cezası 5 yıl” olarak uygulanmıştır.
Gazeteci Hakan Albayrak gibi yazarlar bu kanundan ceza alan isimlerin arasında olmasına rağmen 5816’dan hüküm giyen çok farklı düşünceye sahip insan vardır. Örneğin Türkiye’de liberal düşüncenin en önemli temsilcisi Prof. Dr. Atilla Yayla 5816 sayılı kanuna muhalefetten ertelemeli olarak 15 ay hapis cezası almıştır.

İpek Çalışlar Latife kitabından dolayı dava açılmış Yayıncı Ragıp Zarakol, Fatih Taş, Ahmet Önal, şair Can Yücel’e de cezalar verilmiştir. Yazar Yılmaz Odabaşı ile yayıncı Niyazi Koçak’ın “Düş ve Yaşam” isimli kitabı 1997 yılında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmış Yargıtay 5 Şubat 1999 tarihinde kararı onamış ve sonuçta Odabaşı’na 2 yıl 6 ay hapis, Koçak’a 4 bin 550 TL para cezası verilmiştir.

Bir çok mahkûm davaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHS)  götürmüş ve Türkiye’ye cezalar verilmiştir. Çünkü AİHS’in ifade özgürlüğünü düzenleyen 10’uncu maddesine, 5816 sayılı kanun da 10/2. Maddesinin “demokratik bir toplum için zorunluluk” ilkesine aykırı bulunarak Türkiye ilk olarak 21 Şubat 2006’da mahkûm edilmiştir. Odabaşı’na 6 bin Avro, Koçak’a da 2 bin 450 Avro tazminat ödenmiştir.

Bu örneklerin sayısı çoktur. Türkiye bu yasa nedeniyle defalarca mahkûm edilmiştir. Ülkemizin düşünce özgürlüğü ve insan hakları konusunda defalarca sicili bozulmuştur. Sorunu çözmek ise çok kolaydır. Mecliste kabul edilecek bir yasa ile düzenleme yapılabilir.

Kurnazlığı ile tanınan Demirel’e 5816. Madde sorulduğunda bu meseleyi kıvrak bir şekilde geçiştirmiş “Bunları konuşmanın zamanı gelmedi” demiştir. Peki! şimdi şunu sormak gerekmez mi?
Yahu hakaret zaten kanunlarımıza göre suçtur. Bunu yapan kişi çobana dahi küfretse yargıya gidildiğinde hüküm giyer. Fakat siyaset yapan bir parti genel başkanını eleştirdi diye insanları hapse atıp Türkiye’yi ayıplı hale getiren bu yasanın hiç olmaz ise 2021 yılında konuşulması gerekmez mi?