Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin bir TV programında Bediüzzaman hakkında “Alman Ajanı” diyerek ne kadar bilgisiz ve önyargılı olduğunu gösterdi. Fakat onun bu cehaletinden daha kötüsü ise yaklaşık 10 tane konuşmacı arasında bir tane aklı başında birisi çıkıp “yahu bu ne saçma bir iftiradır, nasıl böyle bir yalanı söyleyebilirsin” diyemedi.

İşte bu yazı, herkesi kendisi gibi gören yani başkası hesabına çalıştığı için herkesi Türkiye düşmanları hesabına çalıştığını zanneden bu çeşit insanları ikaz etmek için yazılmıştır.

“Çamur at izi kalsın” mantığı ile hareket eden ve faşist darbeci yapıyı daima savunan bu emekli askerlerin konuşmalarına temkinli yaklaşmak gerekir. Hele hele istihbarat kökenli ve dine düşmanlığı ile ön plana çıkan birisi, bir de general rütbesinde ise daha da dikkat etmek gerekir. Çünkü almış oldukları eğitim; “darbeci” ve batıya körü körüne hayranlık duyan bir sistemin uzantısıdır.

Bu emekli generalin iddiaları; muhtemelen tarihçi Cemal Kutay’ın mesnetsiz ve delilsiz yazdığı kitaplara dayanıyor. Kutay, aklınca Nursi’yi övmek ve belirli mahfillere şirin görünmek için “Bediüzzaman, Teşkilat-ı Mahsusa üyesiydi” ve “Alman denizaltıları ile İtalyanlara karşı savaşmak için Trablusgarp’a (Libya’ya) gitmişti” diye yazmıştır. Hâlbuki bahsedilen tarihlerde Bediüzzaman’ın orada olmadığı ispat edilmiştir. Bu ve benzeri gerçek dışı iddialarından dolayı Kutay, alay konusu olmuş ve kınanmıştır.

Eğer bunun gibi uçuk kaçık iddialara karşı “deliliniz nedir?” gibi basit bir soruyu soramayacak kadar aciz bir sunucu ve program yöneticisi var ise bu durum o televizyon kanalı çalışanlarını töhmet altında bırakacaktır. Benim gibi insanlar nazarında “önyargılı” ve “kalitesiz” bir televizyon kanalı, damgası vurmaya sebeptir.

Bediüzzaman Said Nursi, 1960 yılında vefat etmiştir. Ardında Türkiye’de ve dünyada çok ses getiren eserler bırakmıştır. Bu zat aleyhinde konuşulduğu vakit; cevap verecek çok sayıda hayranı vardır. İşte bu maksatla hakkında yapılan iftiraya karşı bir cevap niteliğinde bu makale yazılmıştır.

Nursi, sadece Türkiye’de değil bütün dünya üzerinde en değerli Kuran tefsiri yazan İslam âlimlerinin başında gelmektedir. “İşaratül İcaz” isimli Kuran tefsiri, 1. Dünya Savaşı esnasında cephe hattında yazılmış nadide bir eserdir. Bu eseri okuyan insanlar; hayranlıklarını ifade eden birçok yazıyı kaleme almışlardır.

Diğer eserleri de çoğunlukla iman esasları üzerine yazılmış olup Kuran ayetleri ve hadisi şerifler ile zenginleştirilmiş muhteşem bir muhtevaya sahiptir. Sözler, Mektubat, Lemalar ve Şualar isimli kitapları en önemlilerinden olup Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bir kısmı basılarak neşredilmiştir. Yazılarımda elimden geldiğince bu eserlere yer vermekle birlikte yukarıda bahsettiğim ciddiyetsizlik nedeniyle; neredeyse hiç değinilmemiş bir konuya yer vermek zarureti doğmuştur. Bu husus; Bediüzzaman Said Nursi’nin Gönüllü Alay komutanı olarak savaşlara iştirak etmesi ve başarılarından dolayı şeref madalyası sahibi olmasıdır. Kendisi çok mütevazı olduğundan savaş başarılarından bahsedilmesini istemezdi. “Ben kendimi beğenmiyorum beni beğenenleri dahi beğenmiyorum” diyerek şahsını nazara alan övgülerden hiç hoşlanmadığını, gayet iyi biliyoruz.

Fakat bu durum, tarihçilerin kendisi hakkında yazılar yazmasını engellemez. Özellikle Genelkurmay başkanlığının askeri arşivlerinde Nursi hakkında çok sayıda belge mevcuttur. Bu belgelerin çok az bir kısmı neşredilmiş okuyucuların bilgisine sunulmuştur.

Kendi kitaplarından bir tanesinin giriş kısmında şu bilgiler yer almaktadır: “Birinci Harb-i Umuminin patlamasıyla, Erzurum’un Pasinler’in dağlarına ve derelerine düştük. O kıyametlerde, o dağ ve tepelerde fırsat buldukça, kalbime gelenleri… yazıyordum” diyerek çok az da olsa bundan bahsetmiştir.