Buraya kadar tam bir terör uygulaması söz konusudur. Fakat bundan sonra anlatacağım husus günümüze dahi ışık tutacak derecede önemlidir. Çünkü gözün üstünde kaşın var gibi başının üstünde şapka yok diye acımasızca tatbik edilen idamlar bir kadına dahi uygulanır.
Şapka erkekler içindi. Peki kadın niye idam edilsin ki? İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır…
Çünkü inkılâp kanunları uygulanırken kimsenin gözünün yaşına bakılmayacağı mesajı verilmiştir. O devirde şiddetin her türlüsü uygulanıyordu. Kadına şiddet ise Türk tarihinde hiç rastlanmayacak derecede ağır bir şekilde tatbik edilmekteydi.
Şalcı Bacı çuvala konulup o şekilde idam edilmiştir. Suçu nedir? Sıkıyönetime göre kanuna muhalefettir ama ya aslı nedir işin? Ana yüreğinin verdiği hassasiyet ile “acaba çocuklarım kayboldu mu”, “hapse mi atıldı” gibi düşüncelerden kaynaklanan serzenişlerdir.
Şapka yüzünden asılanlar arasında bir de kadının olması ne hazin ve ne gariptir. Tarihte emsaline rastlanmayan bir durumdur. Şalcı Şöhret Kadın, Kasap Aziz’in anasıdır. Bir kadının siyaseten idam edilmesi herhalde adalet tarihinde ilk defa Erzurum’da vuku bulmuştur!
Bugün “ulusal basın” dediğimiz devletten beslenen güdümlü İstanbul gazetelerinden Hakimiyet-i Milliye, Akşam, Tanin ve Cumhuriyet gazetelerinin hiçbiri bu olayı yazmadılar. Hala da bu insanlık dışı cinayetleri millete duyurmamakta ısrar eden benzer anlayıştaki basınımıza da yazıklar olsun.
Savaş senelerinde bu milletin başına gelen felaketler ve sıkıntılar çocukları erken yaşta delikanlı etmiş kadınlara erkek gibi oturup kalkmayı öğretmiştir. Bir baba gibi çoluk çocuklarına sahiplik etmeye mecbur olan bu kadınlarımızdan Şalcı Şöhret Ana’da yetim balalarına bakmak için el işi şal örüp pazarda açtığı sergide satardı. Vilayete doğru yürüyüş yapıldığı olay günü gelip haber vermişler ki: “Şöhret Kadın, senin oğlanlar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip çık!”
Şöhret Ana, bohçasını kapıp dışarı fırlamış. Hükümet konağının önüne geldiğinde bakıyor ki, asker bir sıra, zabitler bir sıra, millet bir sıra birbirlerine sert sert bakıyorlar. Şöhret Ana yetimlerini kalabalığın arasında göremeyince, jandarmaların onları alıp götürdüklerini sanmış ve köpürmüş.
Bağırarak bohçasındaki takunyaları çıkarmış zabitlere fırlatmış. “Şapkanıza bilmem ne edeyim! Nerde benim balalarım?” diye de memurların şapkalarına sövmüş. İşte, Şalcı Şöhret Ana’nın suçu bu kadar. Yetimlerini koruma içgüdüsü, ana yüreği, din gayreti ve bunun sonucunda ettiği birkaç söz. Fakat işte böyle bir söz sonucunda bir insanı hatta bir kadını idam edecek kadar gözü dönmüş CHP’li bir hükümet var. Bunlardan hesap sormaya 96 yıl geçtiği halde cesaret edemeyen partili kadın kolları var.
Her ne ise… Yirmi erkekle birlikte onu da idam sehpasında asarak idam ettiler. Yalnız Şalcı Şöhret Ana, kadın olduğu ve idamın çok iğrenç bir infaz şekli olmasından dolayı beyaz un çuvalı ile astılar. Yıllar sonra yakında ölen Çetin Altan bu acı olayı da sütununa taşımaya cesaret ederek şunları itiraf etti:
“Ben Tatar Hasan Paşa’nın torunuyum. Dedem Erzurum’da şapka yüzünden bir kadını, Şalcı, Şöhret Kadın’ı idam etmiştir maalesef. Orada on beş kişi şapkaya karşıyız diye yürüyor. O kadın da idam edilirken -ula uşaklarım, ben zaten hatun kişiyim, neden şapka giyeyim?- diye bağırıyor. Bu üzücü bir sey!” Düşünebiliyor musunuz? El işçiliğiyle yünden şal-çorap ören ve bunları çarşıpazarda satarak iki yetimine de bakan bir kadın. Hükümet konağının önüne geldiğinde camların kırıldığını görmüş, ansızın gelişen arbedeye şahit olmuş. Yetim çocuklarının da tutuklandığını zannetmiş. Dik dik bakan zabitlere sövmüş. Tatar Hasan Paşa’nın bir işaretiyle tutuklanmış. Kadın sehpada feryat ediyormuş: ‘Uşaklarım ben bir kadınım da, şapkayla ne alakam olur?’ Diye bağırsa da; topluluğu devlet kuvvetlerine karşı tahrik ettiği isnadıyla ikinci gün başına geçirilen bir un çuvalı içinde sehpaya çıkarılıp idam edilmiş”.
Savcı Eğinli İbrahim Ethem’in tutuklanan ve idam edilmesi beklenen çok sayıda masumu çeşitli hukuki gerekçelerle kurtardığı söylenir. Aksi takdirde mesele yirmi bir kişilik idamla kalmayacaktı.
Çetin Altan’ın dedesi Merkez Jandarma Komutanı Tatar Hasan Paşa ise Erzurum’da şapka inkılâbının Vali Zühtü’den sonraki başkahramanıdır. 21 can asıldıktan, üç faili meçhul ve yedi kişi Sinop’a sürgün gönderildikten sonra Tatar Hasan Paşa kaybolup gitmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’de unutulduğu ve öldüğü söylenir.
Toplu mezarlar 13 sene sonra açılarak naaşları sahiplerine iade edilir. Şalcı Bacının kasap oğlu ne yazık ki korkudan anasının naaşını almaya gelemez. Nihayetinde toplu mezarlardan çıkarılan idamlıklar aradan 13 yıl geçtikten sonra dini merasimleri yapılarak Tuzcu köyündeki mezarlığa defnedilirler.
Ak Parti ve CHP’nin Şalcı Şöhret Ana’ya iadeyi itibar için herhangi bir girişimi olmadı. Şöhret Ana’ya karşı bir vatan evladı olarak onurunu korumak için bu yazıyı tekrar yazmam gerekiyor zira defalarca gazete ve dergilerde yayınlanmasına rağmen herhangi bir girişimde bulunulmadı. Demek ki daha çoook uğraşmak gerekiyor, vesselam…