Türkiye tarihi çarpıtılarak sahte kahramanlar türetilmiştir. Özellikle Sabetaycılar tarafından yapılan ve resmi tarih adı altında gerçeklerin tersyüz edildiği büyük bir tarih faciası yaşanmıştır. Bu konuda birkaç tane fedakâr araştırmacı sayesinde gerçekler yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Eğer harf devrimi yapılarak gerçek belgelerin değiştirilme ve sahteleştirilme sürecini veya Osmanlı arşivlerinin niçin hurda kâğıt olarak Bulgaristan’a satıldığını merak ediyor iseniz; bu yazıda anlatılan hususları dikkatli bir şekilde okumanız gereklidir.
Bu vesile ile Türkiye’nin önemli bir Televizyon kanalında yaşanan çirkin suçlamalara değinmek istiyorum. Türkiye’nin en büyük şahsiyetlerinden biri olan Bediüzzaman aleyhinde konuşan ve hezeyanlar sunan konuşmacılara hiç olmaz ise “bu bilgilere nereden ulaştınız?” gibi belgeye isnat eden sorular sorulması beklenir. Zira en basit medya çalışanı dahi “kim söylemiş, kime söylemiş, ne zaman ve nerede söylemiş” gibi ayrıntılara cevap aramadan hezeyan sayılabilecek sözleri söyleyerek bu hataya düşmez.
“Çamur at izi kalsın” mantığı ile hareket eden ve faşist darbeci yapıyı daima savunan ve genellikle emekli darbeci generallerin konuşmalarına temkinli yaklaşmak gerekir. Hele hele istihbarat kökenli ve dine düşmanlığı ile ön plana çıkan birisi, general ise daha da dikkat etmek gerekir. Çünkü almış oldukları eğitim; “darbeci” ve batıya körü körüne hayranlık duyan bir sistemin uzantısıdır.
Bu emekli generalin iddiaları; muhtemelen tarihçi Cemal Kutay’ın mesnetsiz ve delilsiz yazdığı kitaplara dayanıyor. Kutay, aklınca Nursi’yi övmek ve belirli mahfillere şirin görünmek için “Bediüzzaman, Teşkilat-ı Mahsusa üyesiydi” ve “Alman denizaltıları ile İtalyanlara karşı savaşmak için Trablusgarp’a (Libya’ya) gitmişti” diye yazmıştır. Hâlbuki bahsedilen tarihlerde Bediüzzaman’ın orada olmadığı ispat edilmiştir. Bu ve benzeri gerçek dışı iddialarından dolayı Kutay, alay konusu olmuş ve kınanmıştır.
Eğer bunun gibi uçuk kaçık iddialara karşı “deliliniz nedir?” gibi basit bir soruyu soramayacak kadar aciz bir sunucu ve program yöneticisi var ise bu durum orada çalışan bütün televizyon kanalı görevlileri töhmet altında bırakacaktır. Ayrıca benim gibi insanlar nazarında “önyargılı” ve “kalitesiz” bir televizyon kanalı, damgası vurmaya sebeptir.
Bediüzzaman Said Nursi, 1960 yılında vefat etmiştir. Ardında Türkiye’de ve dünyada çok ses getiren dini ve imani eserler bırakmıştır. Bu zat aleyhinde konuşulduğu vakit; cevap verecek çok sayıda hayranı vardır. İşte bu maksatla hakkında yapılan iftiralardan sadece bir tanesine karşı bir cevap niteliğinde aşağıdaki makale yazılmıştır.
Nursi, sadece Türkiye’de değil bütün dünya üzerinde en değerli Kur’an tefsiri yazan İslam âlimlerinin başında gelmektedir. “İşaratül İcaz” isimli Kur’an tefsiri, 1. Dünya Savaşı esnasında cephe hattında yazılmış nadide bir eserdir. Bu eseri okuyan insanlar; hayranlıklarını ifade eden birçok yazıyı kaleme almışlardır.
Diğer eserleri de çoğunlukla iman esasları üzerine yazılmıştır. Risale-i Nur eserleri adı altında neşredilen bu kitaplar; Kuran ayetleri ve hadisi şerifler ile zenginleştirilmiş muhteşem bir muhtevaya sahiptir. Sözler, Mektubat, Lemalar ve Şualar isimli kitapları en önemlilerinden olup Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından önemli bir kısmı basılarak neşredilmiştir.