Türkiye gibi ülkelerin içine düştüğü ve 10 bin dolar seviyesindeki orta gelir tuzağı vardır.
İşte bu makalede bütün bu olumsuzluklardan kurtulmanın yolları araştırılmakta ve zannedildiği gibi bunun çok da zor olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Latin Amerikalılar başta olmak üzere dünyanın gelişmemiş birçok ülkesinde, Batılıların çare olarak sunduğu reformların başarısız kaldığı net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Batılı ülkeler çare olarak sundukları reçetelerin hatalı olduğunu kabul etmek yerine; Protestan reformunu yapmamakla, müteşebbislik ruhunun olmaması ve bu ülke insanlarının zekâ seviyesinin düşük olması bu başarısızlığı izah etmeye kalkışmışlardır. Bu durum ise düpedüz insanların aklı ile alay etmek ve milyarlarca insanı küçük görmekten başka bir şey değildir.
Japonya, İsviçre ve ABD’nin California eyaletinde olduğu gibi farklı yerlerdeki başarıları açıklayan izahlar; Doğu Avrupa, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde fakirliği açıklayamamaktadır. Bunun sebebini “geri kalmışlık” veya “kültür” olarak izah etmek hakkaniyetli ve inandırıcı değildir.
Zira Batı ile dünyanın diğer ülkeleri arasındaki farklılığı sadece kültür ve zekâ seviyesi ile açıklamak düpedüz ırkçılıktır ve kendini üstün görme küstahlığından başka bir şey değildir. Son zamanlarda “Medeniyetler Çatışması” adı altında ortaya çıkan çatışmacı anlayış ve aşırı milliyetçiliğin temelinde bu sakat anlayış yatmaktadır.
Gerçek durum aslında çok farklıdır. Gelişmekte olan dünya ülkelerinde ve eski komünist ülkelerin şehirlerinde, müteşebbis adeta kum gibi çoktur. Bir Ortadoğu çarşısından geçip bir Latin Amerika kasabasında yürüyüş yaparken veya Moskova’da taksiye binerken bir şeyler satmaya çalışan binlerce insana rastlamak mümkündür.
Ayrıca bu ülke insanları çok yetenekli ve coşkuludurlar. Neredeyse sıfır denecek bir sermaye ile para kazanma işinde dünyanın hiçbir yerinde rastlanmaz. Modern teknolojiyi kavrama ve kullanmaya son derece ehil olan bu insanları, müteşebbis ruhu olmamakla suçlamak asla doğru değildir.
Peki, bu ülke insanları; acınacak dilenciler ve işlevsiz kültürlerinin aciz mahpusları değil ise Batıya koşan servet ve sermayenin bu ülkelere gitmemesinin sebebi nedir? Bu sorunun cevabını; sermayenin etkisi ve kökeni üzerinde durarak cevap arayabiliriz, şöyle ki:
Batılı ülkelerin ekonomik ve sosyal hayat olarak gelişmelerinin en önemli dinamiği ve sebeplerinden bir tanesi: “sermaye üretme yeteneğidir”. Zira sermaye, işgücünün verimliliğini arttıran ve ulusların servetini arttıran önemli bir kuvvettir. Gelişmiş ülkelerdeki ekonomik sistemin can damarı, kalkınmanın temeli budur.
Ekonomik olarak gelişmemiş ülkeler, kalkınmak için ne denli büyük bir şevk içinde bulunmuş olsalar dahi üretemedikleri en önemli şeylerden birisi olan sermaye ile Asya, Afrika, Ortadoğu ve Latin Amerika’daki ülkelerde araştırmalar yapılmıştır. Kalkınmak için gerekli varlıklara bu ülkelerin sahip oldukları görülmüş en fakir ülkelerde bile yoksul insanların birikim yaptıkları gözlenmiştir.
Öyle ki fakir ülkelerdeki birikimin değeri 1945 yılından günümüze kadar almış oldukları dış yardımların toplamının 40 katı olduğu tespit edilmiştir. Örneğin Mısır’da fakirlerin biriktirdikleri servet, Süveyş Kanalı ve Assuan Barajı da dâhil olmak üzere bu ülkeye yapılan dış kaynaklı doğrudan yatırımların 55 misline sahiptir. Latin Amerika’nın en fakir ülkesi olan Haiti’de fakir insanların toplam varlıkları, Fransa’dan bağımsızlığını kazandığı 1804 yılından beri yapılan dış kaynaklı yatırımların 150 katından daha fazladır.
İmar Barışı ve Kamu Arazilerinin Kiralanması (2)
Vehbi Kara
Yorumlar