Kalemi kâğıda dokundurmayalı bir hayli vakit geçti. Cümleler incindi, kelimeler bir araya gelemiyor, her hece ayrı kaprislerde.

Kış mevsimi çetin geçmişti. Bahar güz tadında yaz desen muamma. Baharın ayaza çalan meltemi;  zarif parmaklarından bileklerine, siyah saçlarının döküldüğü omuzlarından kurumuş dudaklarına kadar işlemişti.  Mevsimler nağme nağme nüfus etmişti bedenine, ruhuna, gölüne ve fikrine.

Takvim Bahar aylarını gösterirken, bu kent sonbahar ayazında!

Gün batıyor, akşamın esintisi günün yorgunluğu ile omuzlarına ağırlığını bırakıyor. Bahçe kapısını aralayıp ahşap merdivenlerden ağır adımlarla çıkıyor, evin kapısını açıp derin bir nefes ile kalabalık bir günü daha ardında bırakıyor.

Müziğin notalarında kaybolmak, kitap sahifelerinin kokusu koynunda çayını yudumlamak!

An gelir derin bir sessizlik kaplar zamanı, ne sohbetin hatırı ne çayın tadı kalır. İnceden  düşünmek payına düşen. Dalarsın gecenin deminde, sabahın seherinde! Kırık dökük cümleler saçılmış sere serpe yüreğine.

Özgürlük serenatları haykırıyor geceye, aldatmasın bu haykırışlar. Özgürlüğünü çarmıha germiş haberi yok! Ne selama ne kelama yakın! Yakamozun gölgesinde özgürlük çağırıyorken O prangalar ile kadeh kaldırıyor heyhat!

Ne muazzam bir tezat!

Ruhunu daraltan serenatlara inat bitmeyen bir heyecan yüreğinde. Çatlamış dudaklardan dökülen bir “merhaba” ne kadar heyecan verebilir ki? Ne kadarsa o kadar! Güneşi selama sığdıranlar bitmesin.

Sevgilerimle.