Zaman su gibi akıp geçiyor. Bir de bakmışız ki ömrümüzün çoğu geçip gitmiş. Yarına çıkmaya kimsenin garantisi yok, lâkin yaşlılığın bir çok alameti görünmüş durumda. Bunların hepsi ölümü ve ahiret yolculuğunu hatırlatıyor.
Bediüzzaman, zamanın süratle akmasını şöyle ifade ediyor: “Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütünzâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur; bir rüyâ gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.”Madem hayat bu kadar hızlı bir şekilde geçiyor, o halde geçen ömür dakikalarının kıymetini bilmek zorunluluğu vardır. Çünkü tekrar elimize geçmeyecek.
Gemideki arkadaşlarıma “Aman canınızın kıymetini bilin, çalışırken elinizi kolunuzu dikkatli kullanın, bizim mesleğimiz denizcilik çok ağır bir meslektir. Ölümcül yaralanmalar çok sık meydana gelir. Bu hayatı tekrar bize vermeyecekler. Bilgisayar oyunları gibi düşünmeyin, sadece bir can hakkımız var. Ona göre hareket edin” der dururdum.
Allah’a çok şükür başımıza büyük kazalar belalar gelse de birlikte çalıştığım denizci arkadaşlarımdan ağır yaralanma ve ölüm gibi musibetleri yaşamadım. Hatta Hint okyanusunda fırtınada kaptanı olduğum gemi ikiye bölünerek battı lakin bütün personelimle sağ salim kurtulup sahil-i selamete çıktık. İki hafif yaralanma dışında personelime bir şey olmadı. Bir gemi kaptanının gemi kaybetmesi kadar kötü bir şey yoktur. Allah hiçbir kaptana bu acıyı yaşatmasın. Personelimin tamamının kurtulması ve gemi sahiplerinin sigortadan paralarını alabilmesi bir parça teselli kaynağım olmuştur.
Bunun asıl sebebi duâlar bereketiyle Allah’ın hepimizi korumasıdır. Yoksa “Ben tedbirli adamım işimi iyi bilirim” sözü tam bir aldatmacadır. Çünkü denizin hali hiç belli olmaz hele hele okyanuslar çok büyük tehlikelerle dolu sürprizlere hazırlıklı olunması gereken yerlerdir. İnsanın başına her türlü bela ve musibet gelebilir. Ne olduğumuzu değil ne olacağımızı düşünmek gerekir.“Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır”. Karamsar bakış dinsizlere ve Marksistlere yakışır zira Yüce Allah’ın “Lâ taknetû min rahmetillah” yani “Benim rahmetimden ümidinizi kesmeyin” diye emretmiştir. Hatta toplumda gördüğümüz acı ve kötü olayları bir fırsat, ganimet bilip problemleri çözmek için çaba sarf etmeye sebep olacaktır. Yeter ki o gayreti gösterelim. Allah’ın rızasının nerede ve nasıl kazanılacağı bilinmez. Belki o küçücük gayret buna sebep olabilir. Sonuç odaklı olmak hatalıdır. Başarılı ve muzaffer olmak şart değildir. Gayret bizden tevfik Allah’tandır...
Gerçekten de öyle değil midir? Hayat çarçabuk geçerken elimizde ne kalıyor ki. Para servet derseniz bunlar ahirette çoğu zaman başa belâ olacak şeylerdir. Fakat birisinin imanını kurtarmaya çalışmak, hadiste “sahralar dolusu kırmızı koyunu sadaka vermekten daha hayırlıdır” şeklinde geçmektedir. O halde inanan bir insanın, içi daima aydınlık olmalıdır. Bırakın inançsız olanların dünyası kararsın. Biz olayları güzel yönleriyle değerlendirelim. Bize bir kereliğine tanınan ömür dakikalarını faydalı hale getirmeye çalışalım.
Sahabeler zamanında müşrikler, yukarıda bahsettiğimiz âyette geçtiği gibi düşmanların onları yok etmek üzere büyük bir ordu ile üzerlerine geldiklerini söylemişlerdi. Fakat onların moralleri bozulmadı. Hatta imanları ziyadeleşti. Kendilerine asıl gidilecek yer olan ahiret saadetinin kapılarının açıldığını düşündüler. Zira biliyorlardı ki ahireti kazanmak için dünyada zahmet çekmek gerekliydi. Cennet ucuz cehennem dahi lüzumsuz değildi.
Hâlbuki onlar bir avuç insandı. Düşmanları ise çok ve heybetli idiler. Fakat onlar “Allah bize yeter, O ne güzel bir vekildir” diyerek düşmanların üzerine atıldılar. Allah, onları hem bu dünyada da muzaffer eyledi. Ahirette ise Allah’ın lütfu ve mükafatı çok büyüktür, ona namzet oldular. Bizlerin ise önünde öyle büyük fırsatlar yok. Ne kadar uğraşsak da onların ulaştığı ecir ve mükâfatı kazanamayız. Fakat önümüze çıkan musibetleri bir fırsat, hatta ganimet olarak değerlendirebiliriz.
Karşılaşmış olduğumuz belâ ve musibetleri musikinin nağmeleri gibi hoş görmek ne güzeldir. Çünkü bunları sabır ile karşılayabildiğimiz takdirde sonsuz bir alemde mükafatını görme şansımız olacaktır. Zira “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” âyetinin mânâsı olayların derinliklerine nüfuz edebilmeyi sağlar.Rabbimiz bize de bu âyetin mânâsını anlayarak yaşamayı nasip etsin, vesselam...