Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi iyice bürüneyim,
Örtün, üstüme örtün serin karanlıkları.
Necip Fazıl gibi düşünmeli. Hani annesinin bir hastane odasındaki anne sözü ile başlayan kararlılığın en olumlu hale dönüşmesi, zirveye yönelip hani o meyve hasadında en değerli meyveyi alır gibi… Övgünün kararlılığının meyvelerini topladığı gibi… Hani her şey olmak demekle evet oldu gibi değil de onun gibi… Zirveye yükselmektir.Sonra kendisini tasavvuf denizinin ortasına atmak… Bütün engel ve onca baskılara rağmen işte bunlardır olmak demenin azmi olmak… İstediğin o şeye sarılmak… Böyle insanlar o kadar çok ki. İşte Necip Fazılda onlardan biri… Hikâye, şiir ve roman gibi pek çok türde kaleme aldığı eserleriyle kültür, sanat, düşünce ve edebiyat dünyamızda her kesimden insan tarafından beğenilen önemli şahsiyetlerden biridir. Bu alanlardaki başarısı saymakla bitmez. Gen yaşlarda yıldızı parlayan üstad, azim ve kararlılığıyla kısa sürede bir ekol haline geldi.
Necip fazıl edebiyat alanında cesaretin sembolü olarak söylemek pek yanlış olmaz. Necip Fazıl, muhtelif yazılarından dolayı çoğu kere hapse mahkûm edildiyse de asla hedeflediği yolda ilerlemeyi bırakmadı… O esrarlı iç âlemini, felsefî görüşlerini, İslâmî değerleri sağlam bir teknikle etkileyici bir anlatımla ifade etmesi, insanların ona olan hayranlığını o kadar daha artırıyordu… Tasavvufi yönü Her ne kadar ağır bassa da… Necip fazıl yumuşak üslubu, ilmi becerisi ile yaşadığı çağın mütevazı insanı olmuştur.
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış, Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış” mısralarıyla Allah’ı, yani mutlak hakikatin önemini sürekli ima etmiş. Efendimize olan sevgisini her fırsatta vurgulamıştır. Çağın fikirlerini her ne kadar benimsemese de her ne kadar baskılara maruz kalsa da efendiliğinden asla ödün vermemiş, birçok baskıcı görüşe o yumuşak sevecen ve mizahçı yönüyle karşılık vermiştir.
Necip Fazıl, düşüncelerinden dolayı yedi defa mahkûmiyet cezası almış olsa bile bu baskılar onu asla caydırmamış, dimdik ayakta durmuş, hayatını mütevazı bir şekilde yaşamasına rağmen camiasında en çok söz edilen ve birçoğu tarafından saygı duyulan bir kişilikti!
Necip Fazıl onun gibi düşünmek için ilim kadar azim cesaret ve kıvrak bir zekâya sahip olmak şarttı. Her sözünün dolaylı ve bazı vurgulu sözleri alaylı olsa bile ince düşünce lazım gelir. Birçok yakın dostu onu çözülmesi çok zor hatta bazılarına göre imkânsız denilebilecek bulmacalara benzetirdi. Gençliğinde uzun yıllar Fransa’da yaşaması onu son derece sosyal bir insan özelliği kazandırmış olsa da doğal bir kişiliğe sahipti. İnsan, kâinat, insanların ruhi bunalımı ve iç çatışmalarını, tutku ve duygularını felsefi görüşlerini İslami bir ölçüde dile getirmiştir.
Abdülhakim Arvâsî’yi tanıması, Necip Fazıl’ın inanç ve düşünce dünyasında önemli bir yer teşkil eder. Bunu şu mısraları ile ifade etmektedir. “Şemdinli dağlarının içtim nur çeşmesinden, Kurtuldum akreplerin ruhumu deşmesinden” Abdülhakim Arvasi’yi tanımadan önceki yaşantısında iç dünyası, fırtına ve bazı korkularla dolu idi. Pek çok şiirinde bu ruhî bunalımı yakından görmek mümkündür. Meselâ, “Boş Odalar” adlı şiirinde; cin ve perilerin olduğu boş bir evin duvarlarında hayalet izlerini gördüğünü, gece yarıları elinde mumlarla birilerini aradığını, bu esnada sert hıçkırıklar işittiğini sembolize eder. “Gece Yarısı” adlı şiirinde; her gece odada perilerin uyuduğunu, ağır bir hastanın sesini işittiğini vehmeder. “Ayak Sesleri” adlı şiirinde de benzer şekilde ölüm korkusunu andıran birtakım ifadelere yer verir.
Yalnız Tasavvufa olan bağlılığının yanında Kur’ân ve sünnet yönündeki o sabit çizgisini şu mısraları ile belirler; “Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!” Edebiyatımıza kazandırdıklarının yanında ayrıca dünya yaşantımıza kazandırdıkları ile ayrı bir önemi vardır.
Tabi ki Necip Fazıl gibi düşünenler için bu söylediğim geçerli… Necip Fazıl yaşadığımız bu yüzyılın zorluklarını anımsatan önemli bir özgeçmiş kaynağıdır… İlmi ve üstün zekâsı ile yaşadığı çağın en keskin kılıçlarına karşı gelmenin özgeçmişidir… Sağduyunun hangi yöntemle sevdirilme ve olmak istediğimiz şey için mücadelenin açık adresi, zorluklara karşı kendini nasıl savunmanın anahtarı, hafızamda yer etmiş iki güzel anısını sizinle paylaşmak istiyorum… Necip Fazıl’ında içinde bulunduğu uçak, Yeşilköy Havaalanından kalktıktan kısa bir zaman sonra arızalanır ve geri döner. Havaalanındakiler merakla, “Ne oldu, nasıl oldu?” diye sorarlar? Mübareğin cevabı hem teslimiyetçi hem de hikmetli; “Ahirete kabul etmediler, geri döndük”
Bir gün büyük şair Necip Fazıl Kısakürek’e sahilde rastlayan bir hayranı; ”Üstad, senin bütün mücadelelerin güzel, hizmetlerin eşsiz ama şu tarafın olmasa diye tenkit eder. Bunun üzerine Necip Fazıl tebessüm ederek; ”şu Boğaz’dan geçen lüks ve güzel gemiyi görüyor musun? Bak ne kadar lüks ve konforlu değil mi? İşte böylesine lüks geminin tuvaleti de vardır” der…