Bir köşe yazısına başlarken, kimi zaman kelimelerin yetersiz kaldığı anlar olur. Özellikle de konumuz, bir ulusun bilimdeki yükselişi ve bu yolda ilerlemesinin önemini vurgulayan bir bilim insanının, Nobel ödüllü bir bilge kişinin sözleri ise... Aziz Sancar'ın, Cumhuriyet'in 100. yılına dair düşünceleri ve Türkiye'nin bilimdeki geleceği hakkındaki görüşleri, işte böylesi anlardan birini teşkil ediyor.

Sancar, eğitimini ve bilim metodunu Türkiye'de öğrenmiş bir bilim insanı olarak, Nobel Ödülü'nü Atatürk ve Cumhuriyet'in kazanımları olarak görüyor. Bu, sadece bir övgü değil, aynı zamanda bir mirasın taşıyıcısı olmanın da ifadesi. Nobel madalyasını Anıtkabir'e bırakması, bu mirasa duyduğu saygının ve sorumluluğun bir göstergesi.

Cumhuriyet'in ilk yüzyılında Türkiye'nin güçlü ülkeler seviyesine ulaştığını belirten Sancar, Atatürk ve dava arkadaşlarının başlattığı devrimlerin ve fikirlerin bu başarıda büyük rol oynadığını vurguluyor. Kadın ve erkek çocuklara eşit haklar sağlama, eğitimde fırsat eşitliği gibi konularda atılan adımlar, Türkiye'nin sadece kendi vatandaşlarına değil, aynı zamanda dünya vatandaşlarına da örnek teşkil ediyor.

Sancar, Türkiye'nin ikinci yüzyılı için en çok bilime ihtiyaç duyduğumuzu söylüyor. Savunma kadar bilime de yatırım yapılması gerektiğini, bilimde güçlü olmanın her alanda güçlü olmayı sağlayacağını ifade ediyor. Bu, sadece bir öneri değil, aynı zamanda bir çağrı; bilim ve eğitim yoluyla ulusal ve küresel sorunlara çözüm bulma yolunda ilerlemenin önemini kavramamız için.

Türk Birliği ideali üzerine de duran Sancar, Atatürk'ün bu büyük idealinin somut adımlarla ilerlemesi gerektiğini, kendisinin ve arkadaşlarının bu yönde çalıştıklarını belirtiyor. Bu, sadece bir ulusal hedef değil, aynı zamanda kültürel ve bilimsel birlikteliğin de altını çizen bir vurgu.

Gençlere tavsiyesi ise hem basit hem de derin: Çok çalışın, zamanınızı boşa harcamayın ve Batı'yı taklit etmek yerine, onların taklit etmesi gereken erdemlere sahip olun. Bu, gençlerin sadece akademik başarılarını değil, aynı zamanda kişisel ve ulusal kimliklerini de geliştirmeleri gerektiğinin bir hatırlatıcısı.

Aziz Sancar'ın hayat hikayesi, Mardin'in Savur ilçesinden Nobel ödülüne uzanan bir başarı öyküsüdür. Eğitimine önem veren bir ailede büyüyen Sancar, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden başlayarak, DNA tamiri ve hücre döngüsü üzerine yaptığı çalışmalarla bilim dünyasında saygın bir yere sahip olmuştur.

Atatürk'ün "Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak" hedefi, Türkiye'nin modernleşme sürecinde bilimi ve eğitimi merkeze alarak, bir ulusun kaderini değiştirebileceğini göstermiştir. Aziz Sancar'ın başarıları ve Cumhuriyetin ilk yüzyılında atılan adımlar, Atatürk'ün bu vizyonunun ne kadar ileri görüşlü olduğunun kanıtıdır. Sancar'ın vurguladığı gibi, Türkiye'nin ikinci yüzyılında da bilime olan bu bağlılığı sürdürmek, ulusal kalkınmanın ve küresel sahnede söz sahibi olmanın anahtarıdır.

Bu köşe yazısını, Sancar'ın sözleriyle bitirmek istiyorum: "Yeni kuşak çocuklarımıza tavsiyem, çok çalışın, günlük münakaşalarla zamanınızı boşa harcamayın." Bu, sadece gençlere değil, her birimize, bilim ve eğitimin ışığında daha aydınlık bir gelecek için çalışmamız gerektiğini hatırlatan bir çağrıdır. Aziz Sancar'ın mirası, bilim ve eğitime verdiği önemle, Türkiye'nin ve tüm Türk dünyasının geleceğine ışık tutmaya devam edecek.