Çalışma ilişkilerinde meydana gelecek değişiklikleri 2015 yılında yazmış olduğum “Kapitalizm Sonrası Dönem; Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı doktora çalışmasında dile getirmiştim. Bu tez İstanbul Üniversitesinde oybirliği ile kabul edilmişti Nihayetinde 2017 yılında da bu çalışmayı kitap olarak yayınlamak nasip olmuştu.

Son beş yılda doktora tezim ile ilgili olarak onlarca seminer verdim. Çeşitli gazete ve dergilerde yüze yakın makale yayınladım. Ne yazık ki çok az geri dönüş oldu. Bediüzzaman Said Nursi’nin gelecek yüzyılla ilgili olarak ortaya koyduğu öngörüler, onun eserlerini okuyan kişiler arasında dahi yeteri kadar revaç bulmadı.

Yazdığım tez ve kitap üzerinde düşünmeye başladım. Acaba nerelerde hata yapmış olabilirim diye çok kafa yordum. Yetmedi birçok akademisyen arkadaşıma bu durumu söyleyerek yanlış yapmış olabileceğim noktalarda yardımcı olmalarını istedim.

Üzüntümü dile getirdiğimde sadece bir denizci arkadaşım (Mehmet Can Ural) çok güzel tespitlerde bulundu. “Senin vazifen çalışıp gayret etmektir” dedi. “Sen vazifeni yapmalısın, Allah’ın işine karışılmaz”.

Gerçekten de her şeyin bir vakti saati vardır. Çok güzel fikirler, söylendikten nice zaman sonra anlaşılmıştır. Dolayısı ile acelecilik yapmak hiç de doğru bir davranış değildir.

Son yaşadığımız Korona krizi beni de herkes gibi evine kapattı. Bu vesile ile ben de yaptığım çalışmalara göz atma fırsatı buldum. “Malikiyet ve Serbestiyet Devri” kitabımı baştan aşağıya okuyup inceledim. Yeni bir yöntemle okuyucuların nazarına sunmak gerektiğini düşündüm.

Bu maksatla bir iki şahsın tenkidi aklıma geldi. “Yeni Türkçe ile günümüz insanının anlayacağı ifadeler kullanmalısın” diyordu. İlk önce bunun doğru olmadığını zira bu öngörüde bulunan Bediüzzaman’ın kullandığı ismi değiştirmenin haksızlık olacağını düşünüyordum.

Fakat son zamanlarda bu konuda farklı düşünmeye başladım. Çünkü “lafız değişmekle mana değişmez” anlayışından hareketle “Malikiyet ve Serbestiyet” kelimelerinin günümüz Türkçesi ile kullanılabilecek karşılığı olan “Özel Mülkiyet ve Hürriyet” kelimeleri ile değiştirilmesinin uygun olacağını değerlendirmeye başladım.

Bu yönde düşünmemin bir sebebi de özellikle Bediüzzaman’ın eserlerinden haberdar olan arkadaşlarımın bu çalışmaya sahip çıkmaması olmuştur. O halde “başka insanlara da bu çalışmadan bahsetmek yararlı olacaktır” düşüncesi hâkim oldu.

İşte yarın öbür gün birisi çıkıp karşıma dikilip “sen Bediüzzaman Said Nursi’nin vermiş olduğu ismi değiştirerek tahrif ettin” demeye hakkı yoktur. Zaten maksadım Bediüzzaman’ın fikirlerinin geniş kitlelerce duyulmasıdır. Sırf böyle deseler bile maksadım yerine gelecek nazarları Bediüzzaman üzerine kaydırmış olacağım…

Kitabım çok kısa biz zamanda yayınlanmış olacak. İnternet ortamında kolaylıkla sipariş edilerek kargo ile evlere gelme imkânı da bulunacak. Bütün baskı ve dağıtım işleri profesyonel basımevleri tarafından karşılanıyor. Bize de yazar olarak eserin sadece içeriği üzerinde yoğunlaşma şansı veriyor. Allah bu konuda biz yazarlara yardımcı olan yayınevlerinden razı olsun.

Kitabın ismini seçerken şu hususlar yönlendirici oldu. Biraz da bundan bahsedeyim.

Öncelikle Korona virüsü salgınından sonra bütün dünyada köklü değişiklikler meydana geldi. Öyle zannediyorum ki tarihin kırılma zamanlarına “Sanayi Devrimi Sonrası Toplum“ denildiği gibi şimdi de “Korona Sonrası Dönem” denilecek.