İlk defa duyduğunuz “Sabetürk” tanımı benim isimlendirmemdir. Çünkü yazılarımda “Sabetay Tarikatı” mensuplarından sık sık bahsettiğim için bu kişilere “Sabetay Sevi’nin müritleri” demek çok uzun yer işgal etmektedir.

Soyadı kanunu nedeni ile geçmiş ile olan bağlantılarını ve kimliklerini gizleyerek “Türk” gibi göründüklerinden dolayı uzun bir ifade yerine “Sabetürk” denilmesini uygun buluyorum. Yoksa internet arama motorlarına boşuna girmeyin çünkü başka bir sonuç bulamazsınız. 

Sabetürkler her ne kadar Türk ismi kullanmış olsalar da aslında bir Yahudi ismi daha taşırlar. İbadetlerini mistik Kabala Yahudiliğine uygun olarak yine gizli olarak yaparlar. Bazı gurupları ise kendi kimliklerini gizlemek için bizzat liderleri Sevi’nin talimatı ile Cuma namazlarına gider hatta oruç dahi tutarlar.

Sabetürklerin dini tam bir Yahudilik değildir. Yahudiler, Sabetürkleri kendi dinlerinden kabul etmeyip hatta İsrail’e giriş yapmalarına dahi müsaade etmezler. Zaten Padişah 4. Mehmed zamanında “fesat ve karışıklık çıkarıyorlar” diyerek Osmanlı Devletine müracaat edip Sabetay Sevi’nin cezalandırmasını isteyen de bizzat Yahudilerdir.

Ne ilginçtir ki; Türkiye Hahambaşılığı, Sabetürkleri Yahudi olarak kabul etmekte ve mezarlıklarına bu kişileri kabul etmektedirler. İsteyenler Türkiye Hahambaşılığının resmi sitesine girerek ölmüş olan Sabetürkler ile ilgili ilanlara ve mezar yerlerine bakabilirler.

Sabetürklerin cenneti Türkiye’dir ve bu ülkenin en ayrıcalıklı kesimini meydana getirirler. Tek partili dönemde kendilerine muhalif olarak gördükleri bütün muhalif kesimleri tasfiye etmişlerdir. Sabetürklere hesap sorulmaz fakat daima hesap soran mevkilerde bulunurlar.

Elbette bu ayrıcalıkla konuma erişmeleri kolay olmamıştır. 1665 Yılında İzmir’de Sevi’ye sadık ve bağlı 150 Yahudi aile ile başlayan Sebetürklerin hikâyesi; hala çok güçlü olarak devam etmektedir. Osmanlı Devletinde nasıl ayrıcalıklı ve üstün bir konuma erişmiş iseler Türkiye Cumhuriyetinde sayıca daha fazla ve güçlüdürler.

Sabetürkleri tanımanın en kolay yolu başta Gershom Scholem olmak üzere birçok yazarın kitaplarını okumaktan geçer. Elimde mevcut Kabalcı Yayınlarına ait Eşref Bengi Özbilen’in Türkçeye çevirdiği kitap, okuyucularımın fazla ilgi duymayacağını düşündüğüm bir eserdir. Çünkü 857 sayfa uzunluktadır. Fakat araştırmacılara tavsiye ederim.

Okuyucularıma yeri geldikçe bu kitaptan bazı kısımları aktararak Sabetürkler hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Makale sınırlarını aşmamak için şimdilik sadece Deniz Kuvvetlerinden tanımış olduğum bazı kişiler ile yaşadığım bir-iki hatıramı anlatmak istiyorum. Bu hatıralar ile ilgili olarak isteyenler Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık’ta (KDY) genişletilmiş üçüncü baskısını yaparak neşrettiğim ”Bahriyede 15 Yıl” isimli kitabıma müracaat ederek daha geniş bilgi edinebilirler.