Sokotra adasına sığınmıştık lakin yakıtımız ve suyumuz bitmek üzereydi. Mayıs ayı bu fırtınaların başlangıç zamanıydı ve bütün yaz boyunca devam edecekti. Ne yapıp edip Somali sahillerine ulaşmamız gerekiyordu. Çaresiz “Vira Bismillah” diyerek demir aldık ve adanın saçak altından çıktık. Çıkar çıkmaz da fırtınanın göbeğine düştük. Bu sefer dalgalar daha dehşetliydi.
Fırtına her geçen saat daha da etkili olmaya başlamıştı. Dalgalar arasında gemimiz kaybolmuş üstelik süratimiz 2 knots’a (saatte 3.5 km’ye) kadar düşmüştü. Bu süratle Somali sahillerine ulaşmamız günler sürebilirdi. Sonunda fırtına ile boğuşmak yerine poyraz rotasına dönmeye karar verdim. Böylece yolumuzu uzatmak pahasına denizin şiddetini azaltabilecektim zira denizle kavga etmeye gelmezdi.
Rotayı daha sonra yıldız yani kuzeye çevirince fırtınanın etkisi giderek hafifledi ve süratimiz de artmaya başladı. Ertesi gün sabah saatlerinde ise Arabistan kıyıları görünmeye başlamıştı ve fırtına kıyıya yaklaştıkça etkisini yitiriyordu. Yeniden Kızıldeniz rotasına dönebilmiştik fakat bu sefer de suyumuz bitmişti. Aden Limanından su ikmalimizi yapmak için şirketimize mesaj çektim. Armatör yaşadığımız tehlikenin farkına varmış süt dökmüş kedi gibi olmuştu. İstediğim her şeyi yapıyor gemimizin sağ salim Türkiye’ye varması için bir dediğimi ikiletmiyordu.
Aden’de su ve Cidde limanında yakıt ikmali yaparak Süveyş kanalına girdik. Cayronun arızalı olması Kanal geçişine engeldi. Fakat kanal otoritesine çaktırmadan geçişe muvaffak olmuş Türkiye’ye varmıştık. Okyanuslarda yıllarım geçtiği halde bu seferi unutamamıştım. Yaşadığımız fırtına nedeniyle Sokotra Adası, hepimize sahil-i selamet olmuştu.
Aden Körfezi’ndeki Sokotra Adası, Yemen’e bağlı olup üç yıldan uzun süredir devam eden çatışmalardan uzak kalmış ise de şimdi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından kontrol edilme durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Meşru hükümetin otoritesinden uzakta olan ada, son zamanlarda Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri içinde en etkin ülkelerden biri konumunda bulunan sözde BAE’nin; daha doğrusu ABD’nin işgaline uğramıştır.
Yemenli bazı aktivist ve yetkililerin raporunda; BAE, devlet otoritesi boşluğunu fırsat bilerek hem işgal hem de adadaki toprak, bitki ve hayvanların çeşitliliğini istismar etmekle suçlanmaktadır. BAE bu suçlamalara yönelik herhangi bir açıklama yapmamakla beraber adadaki varlığının, “kurtarılmış diğer kentlerde olduğu gibi sağlık ve insani yardım hizmetleri sunmak” amacıyla olduğunu savunmaktadır.
Daha önce BAE’ye Dubai ve Abu Dabi’ye gitmiş buradaki İngiliz askerlerinin sarhoş bir şekilde limanlarda yaptığı çirkinliklere şahit olmuştum. İngilizlerin kontrolü altındaki BAE şimdi tamamen ABD’nin boyunduruğu altına girmiş olarak fitne üretim merkezi haline gelmiştir.
Sokotra Adası, nadir kuş türlerinin yanı sıra dünyanın herhangi bir ülkesinde bulunmayan 270’ten fazla endemik bitki türüne sahip olmasıyla biliniyor. BAE, 2015 yılında adayı etkisi altına alan Chapala ve Mehg kasırgalarından sonra “insani yardım” adı altında bölgeye girerek burada varlık göstermeye başlamıştır.
Cumhurbaşkanı Hadi’ye sunulan rapora göre, son üç yılda adada görevli valiler, BAE ile iş birliği yaptıkları iddiasıyla üç kez değiştirilmiş buna rağmen adanın meşru devlet otoritesinden çıktığına işaret edilen raporlar yazılmıştır. Dışa açılan havaalanı ve liman kapılarının idaresinin de BAE yetkilileri tarafından yürütüldüğü bu raporlarda, Sokotra Valisi Ahmed bin Hamdun’un BAE’den Halfan el-Mezrui, Said el-Kabi ve Sultan el-Kabi adındaki üç kişiye, adada tüm yetkileri devredilmiştir.
BAE’nin etki alanı karşısındaki endişe giderek artmaktadır zira ABD, Somali’de korsanlarla mücadele bitince; Kızıldeniz ve Süveyş Kanalını kontrol etmek için her türlü fitneyi çevirmekten çekinmemektedir. Amacının petrol yollarını kontrol etmek olduğu çok açıktır. Zaten “Harbi kâfir ismetsizdir”. Yani Trump gibi gavurlukta su katılmamış bir lider dünyanın gözü önünde göstere göstere Müslümanlara eziyet etmektedir.
Trump, İran ile yapılan nükleer antlaşmaya ihanet ettiği yetmiyormuş gibi şimdi de Kudüs’ün İsrail tarafından başkent yapılmasını kabul etmesi, yetmedi elçiliğini buraya taşıyarak bütün dünyanın nefretini kazanmaktan; hiç endişe duymamaktadır. ABD, Müslüman kanı dökmek için her türlü kışkırtmayı yaparak gâvurluğa bir basamak daha atlatmıştır. İşin kötüsü ise kukla hükümetler yani Mısır’da darbeci Sisi ve Arabistan’da yeni yetme Yezit Fahd, ABD’nin değirmenine su taşımaktan hayâ etmemektedir. Rabbim bu mübarek ramazan ayında ülkemize ve İslam âlemine güç kuvvet versin. Bu gavurların tuzaklarını başlarına geçirsin, inşallah…