12. Risale-i Nur Kongresi
Vehbi Kara
Merkezi İstanbul’da olan Risale-i Nur Enstitüsü çok önemli bir çalışmaya imza attı. 12. Risale-i Nur Kongresi; 5 Şubat 2017 tarihinde tamamlandı ve kamuoyuna çok değerli bilgiler sundu. Masa çalışmalarında görev almaktan onur duyduğum bu Kongrede “Risale-i Nur, cemaatler,devlet ve siyaset” konuları işlendi. Risale-i Nur Enstitüsünün, 4 Mart 2017 Cumartesi günü Üsküdar Üniversitesi salonlarında başlattığı masa çalışmaları, gecenin geç saatlerine kadar devam etmişti. Türkiye’nin her tarafından gelen değerli ilim adamlarından müteşekkil heyet, günümüzde çok tartışılan cemaatler,devlet ve siyaset ile ilgili görüşleri, Risale-i Nur ekseninde değerlendirdi. Kongre masa çalışmalarının deklarasyonuise 5 başlık altında 5 Mart Pazar günü Üsküdar Dilruba Restoran’da açıklandı. İçinde yer aldığım 1. Masanın konusu “Cemaatler, Devlet ve Siyaset” idi. Doktora tez konum olan “Malikiyet ve Serbestiyet Devrini” açıklama fırsatı bulduğum ve istifade ettiğim bu çalışma grubunda çok önemli tespitlere yer verildi. İşte 1. Masanın tebliği şu şekildedir: 1. Sosyolojik bir gerçeklik olarak cemaatler, bireylerin dindarlık tecrübelerini diğer insanlarla beraber gerçekleştirmelerini sağlayan önemli insani yapılar ve imkânlardır. Hz. Peygamber’den (asm) bu yana var olan İslam cemaatinin hedefi, Allah rızası ve ahiret için çalışmak olmuştur. 2. Cemaatlerin asli vazifesi iman hizmetidir, iktidarı hedefleyen tasavvurlar değildir. Bediüzzaman, Hz. Hasan’ı (ra) örnek alarak iktidardan uzak duran geleneksel ulema çizgisine uymuştur. Hayatının her döneminde iktidara “talip olmak” yerine “iktidardakilerin yanlışlarını düzeltmeleri” için ikazlarda bulunmuştur. 3. Cemaatler devlete hâkim olmak için dini basamak yaparak kadrolaşmamalıdır. İktidar ve iktidar ortağı olma talebinde bulunmamalıdır. Toplumsal tabanlarını ve nüfuzlarını kullanmak suretiyle siyaset alanında kendilerine özgü hegemonya alanları, ilişkileri ve yapıları oluşturmamalıdır. 4. İslâmiyet ve İslâm’a hizmet, bütün siyasetlerin üstünde olduğu göz ardı edilmemelidir. Çünkü din herkesin ortak değeridir. Bir partiye veya toplumsal gruba indirgenmesinin toplumda ikilik çıkarması kaçınılmazdır. İslamî tebliğde esas olan fertlerin gönlünü dine ısındırmak ve iman hakikatlerini anlatmak olmalıdır. 5. Cemaatler, Dört Halife Devri’nde uygulaması yapılan demokratik değerleri içine sindirmelidir. Seçimle iş başına gelen iktidarları kabul etmeli, toplumun birlik ve huzur içinde yaşaması için gayret göstermelidir. 6. Bir köyde iki muhtar, bir ilçede iki kaymakam, bir ilde iki vali olmaz. Bunun gibi; iktidarlar ve yönetimler yapıları gereği icraatlarında ortaklığı ve müdahaleyi istemezler. İktidar odaklı dini faaliyetler her şeyden evvel dine ve dindarlara zarar verdiği gibi, dine müdahaleler de halk nezdinde devletin itibarını zedeler. 7. Devlet, Medine Sözleşmesi örneğinde görüldüğü gibi, halka hizmeti esas almalı, farklı inanç ve kültürel değerlere sahip grupların özgürce hayatlarını sürdürmelerine imkân tanımalıdır. Bediüzzaman’ın “malikiyet ve serbestiyet dönemi” dediği özgürlükçü dönemin özelliklerinin görülmeye başladığı şu zamanda adalet, hürriyet ve kanun hâkimiyetinin sağlanması için çalışılmalıdır. 8. Devlet, tarikat ve cemaatlere kendisinden bağımsız sivil, sosyal yapılar olarak bakmalı; toplumsal yarar için çalışan bütün sivil oluşumlara eşit mesafede durmalıdır. 9. İslam cemaatinin Hz. Peygamber’den (asm) bu yana var olan bir gerçeklik olduğu asla unutulmamalıdır. Son zamanlarda bazı fırsatçıların, cemaat kavramını kendi emellerine alet eden FETÖ’yü bahane ederek, cemaatlere saldırması iyi niyetle açıklanamaz. Böyle fırsatçıların İslam cemaatini bölme, birbirine düşürme girişimlerine karşı uyanık olunmalıdır. 10. Bediüzzaman, yaşadığı dönemde, her türlü hukuk dışı icraatlara, komiteciliğe ve darbelere şiddetle karşı çıkmıştır. Cemaatler millet iradesini hiçe sayan bu tür darbelere karşı demokratik değerleri korumalıdır. 15 Temmuz’da olduğu gibi hukukuna sahip çıkarak, millet iradesinin tecellisinden asla vazgeçilmemelidir.
Yorumlar