Malatya Eğitim Enstitüsü öğretmenlerinden Nurettin Hoca’nın izini sürdüm ama bir sonuca ulaşamadım. Devre arkadaşlarının çoğu artık hayatta değil. Hayatta olan birkaç kişi de olayları hayal meyal hatırlıyor. Kendi öykülerini bile büyük oranda hafızalarından silmeyi tercih etmişler.

Bildiğimiz şeye gelince…

1977 yılının sonu. Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP, Güneş Motel’de bakanlık rüşveti ile “ikna ettiği” 11 Adalet Partili vekili kendi yanına aldı ve bir gensoru ile Demirel’in başbakan olduğu İkinci Milliyetçi Cephe hükûmetini düşürdü.

5 Ocak 1978’de Ecevit’in başbakanlığında CHP hükümeti kuruldu. Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilen Mustafa Necdet Uğur’un ilk işlerinden biri, büyük tayin dalgası oldu. Şubat 1978’de çıkarılan sürgün kararnamesi ile binlerce ülkücü-sağcı öğretmenin görev yeri değiştiriliyordu.

Sürgün, -adı üstünde- insanları öğretmen maaşı ile yeni bir yaşam kurmakta zorlanacakları yerlere gönderme işiydi. Ancak bu sürgünün başka bir özelliği daha vardı. Milliyetçi öğretmenler, özellikle silahlı sol örgütlerin çok güçlü olduğu yerlere sürülmüştü.

Düşünün, Bursa’dan bir ülkücü öğretmen, sol örgütlerin “kurtarılmış bölge” ilan ettiği, devletin varlığının tartışmalı hâle geldiği Fatsa’ya, Ünye’ye, Ardanuç’a sürülüyor…

Her gün en az üç-beş siyasi cinayetin işlendiği o dönemde senaryo belliydi. Öğretmenler, bakanlıktaki gizli bir el tarafından özel olarak planlanan bir şemaya göre, kendi ölümlerine gönderiliyordu.

Bu insanların bir kısmı, sürüldükleri yere gitme cesareti gösteremediler. Gidecek cesareti olanların veya parasal sebeplerle başka çaresi olmayanların bir kısmı, canını zor kurtardı ve müstafi duruma düşme pahasına evlerine geri döndü. Ev geçindirmek zorunda olan, çoluk çocuk sahibi bu öğretmenlerin bazıları iki yıl, bazıları daha uzun süre işsiz kaldı.

Ancak yine de bunlar, şanslı olanlardı. Çünkü Ülkücü Nurettin Hoca gibi kimi isimler de kurşunların hedefi oldu, hayatını kaybetti. Nurettin Hoca’yı, Mart 1978’de daha Samsun Otogarı'na ayak basar basmaz öldürdüler. Onu namlunun ucuna süren, CHP’nin sürgün kararnamesiydi. Sözde devrimci katiller sadece tetiği çekti.

Son yazımda, “CHP iktidarında sürgün edilen on binlerce öğretmeni, polisi, sağlıkçıyı… Sürgün edildikleri yerlerde öldürülen insanları düşünün.” derken yüzlerce benzerini bulabileceğiniz bu insanlık trajedilerini kastediyordum.

CHP’nin paralı gazetecileri, belediye memurları bu cinayetlerden hiç söz etmezler. Çünkü CHP’yi güzellemek için hafızanın yok edilmesi, tarihin tersten yazılması gerekir.

Oysa bugün CHP’de, değişen pek az şey bulunuyor. CHP, o zaman da teröristler ile yan yana gelmekten çekinmiyordu, bugün de çekinmiyor. O zaman da intikamcı ve tasfiyeciydi, bugün de öyle. Binlerce insanın işten atıldığı veya pasif görevlere sürüldüğü belediyelerde fragmanı görüyorsunuz. PKK’nın uzantısı DEM ile ortaklaşa çevirdikleri filmin, kendisinin nasıl olacağını kestirmek pek güç olmasa gerek.