Kıbrıslı Türk iş adamı Asil Nadir öldü. Ölümünün ardından İngiliz basını, Nadir’e sayfalar dolusu yer ayırdı.
1980’li yıllar boyunca Londra iş yaşamında hızla yükselmiş bir figürdü. Devasa şirketlerin ve milyarlarca sterlinlik bir servetin sahibi idi. İngiltere’nin en zengin 50 insanından biriydi. 1993 yılında İngiliz devleti, Nadir hakkında yolsuzluk soruşturması başlattı. Nadir’in evine ve iş yerlerine sayısız polis baskını düzenlendi. Bir süre direnmeye çalışan Nadir, sonunda çareyi memleketi Kıbrıs’a kaçmakta buldu.
2010 yılına kadar Kıbrıs’ta kendi hâlinde bir hayat sürdü. 2010’da yargılanmak için İngiliz devleti ile pazarlık yaptı ve adil yargılanma garantisi alarak Londra’ya döndü. 2012’de başlayan davadan 10 yıl ceza aldı. Mahkeme, Nadir’i toplam 29 milyon sterlinlik bir meblağı zimmetine geçirmekten suçlu bulmuştu. 2016’da bu paranın bir kısmını ödedi ve cezasının geri kalanını çekmek üzere Türkiye’ye gönderildi. Bizdeki infaz yasası hükümlerince cezaevinde bir gün kaldıktan sonra serbest bırakıldı ve tekrar Kıbrıs’a döndü, orada 83 yaşında vefat etti.
Asil Nadir’in öyküsü, üzerine düşünmeye değecek bir öyküdür. Çünkü ömrünün sonuna kadar masum olduğunu iddia etti, İngiliz adaletini kumpas kurmakla ve siyasi davranmakla suçladı.
Doğrusu, suçlamaları pek de yersiz değildi. Asil Nadir davasında en başından itibaren Kıbrıs Rum lobisinin izleri görülüyordu. İngiltere de Nadir’in bu kadar güçlenmesinden rahatsızdı. Çünkü Nadir, İngiltere’nin tanımadığı hatta işgal olarak gördüğü bir devletin, “doğal vatandaşı” idi ve onu yani KKTC’yı destekliyordu. Savcılık makamının yargılamalar sırasında hileli işler yaptığı, bazı deliller uyduruğu kayıtlara geçti. İngiltere, ilk cezayı mallarına el koyarak ve onu ülkeden kaçırtarak kesmişti, ikinci cezayı da adil yargılama sözünü tutmayarak verdi.
The Times’tan Sean O’Neill, Nadir’i en yakından takip eden gazeteciydi, İngiltere’ye dönüşünde uçakta onunla beraberdi. Nadir’in ölümünün ardından kaleme aldığı yazıda aynen şöyle bir cümle var: “KKTC'deki iştiraklere yapılan hileli para transferlerinin bir kısmının da dünyanın geri kalanının reddettiği bir ekonomiyi desteklemek için yapıldığından şüpheleniyorum.”
Bu cümle, Nadir’in neden hedefe konulduğuna dair bize önemli bir fikir veriyor. Kapitalist Batı dünyası, ne kadar serbest piyasa lafazanlığı yaparsa yapsın, para ile ilişkisi esas itibarıyla siyasidir. Siyaseten kendi çizgilerinde olmayan devletleri de iş insanlarını da sevmezler. Onları dize getirmek için türlü çeşitli yollara başvururlar.
Bugün özellikle Türk bankalarına ve savunma sanayii şirketlerine yapılan saldırıları da bu perspektiften okumak gerekir.
TÜRKİYE’NİN YENİ İHRACAT KALEMİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malezya ziyaretinin detayında ilginç bir ihracat haberi vardı. Malezya, Türkiye’den üç adet savaş gemisi satın alıyordu; hem de küçük hücumbot değil, fırkateyn. Dün bazı densizlerin “Otomobil üretemez.” dediği, kokuşmuş ağızları ile çamur atmaya kalktığı Türkiye, Uzak Asya’ya en üst teknoloji savaş gemisi ihraç ediyor. İbret almasını bilenler için ne güzel bir ders…