28 Şubat 1997 ve sonrasında yaşanan fenalıklarınne yazık ki üzerine gidilmiyor. Bilakis yapılan fenalıklar unutturulmaya çalışılıyor. Öyle ki bankaların hortumlanması ile birlikte Türkiye tarihinde görülmemiş bir miktarda yolsuzluk yapılmıştır. Bu soygunun failleri rahatça içimizde dolaşıp hiçbir şey olmamış gibi hareket ediyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, elinde yetkileri olduğu halde bu memleketi yağmalamış insanların üzerine yeterince gitmedi veya gidemedi. Şimdi referandum sonrasında çok daha fazla yetkiye sahiptir. Anayasadan kaynaklanan ve icraat yapamadığını ileri sürdüğü birçok mazerette ortadan kalkmış durumdadır. Geçen her gün aleyhinde söz söyleme hakkını doğurmaktadır.
28 Şubat’ın birbirleri ile çok alakalı olan banka ve medya ayağı incelenmeli ve ülkemizi talan edip yağmalayanlardan hesap sorulmalıdır. Elbette “haşir” denilen o muazzam günde kimsenin ettiği yanına kalmayacaktır. Lakin bizler dünya gözü ile dahi bu dehşetli darbenin faillerinin yargılanıp ceza almasını bekliyoruz. Erdoğan ve Hükümet üyeleri bu güne kadar uyumuş ve uyutturulmuştur.
Bu büyük yağma ve talanı anlayabilmek için dönemin bankalarında görev yapmış olan asker kökenli kişilere dikkat etmek ve buradan iz sürmek gerekiyor. Zira FETÖ örgütü, bankacı generaller sayesinde büyük paralara sahip olmuş nihayetinde palazlanıp memleketin başına bela olmuştur.
Evet, “28 Şubat Postmodern darbesi neden yapıldı” sorusunun cevabı yeterince araştırılmamıştır. Bugüne kadar irtica tehlikesi bu sorunun başlıca cevabı olarak halkın önüne sunuldu. Ancak asıl nedenlerini yıllar sonra ortaya çıkan Meclis Araştırma Komisyonunun raporlarında görebiliyoruz. Bu araştırmalarda 28 Şubat müdahalesinin medya ve siyasi ayaklarının yanı sıra ekonomik yönlerinin dahi olduğu ortaya çıkmıştır.Fakat nedense siyasi hesaplarla bu komisyon raporları sümenaltı edilip üstü örtülmüştür. 28 Şubat döneminde özellikle batan bankalarda ve kamu bankalarında üst düzey yönetim kadrolarında generallerin yer aldığı bilinse de üzerine hiç gidilmemiştir. “Devletin malı deniz yemeyen domuz” kafası ile Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk olayları yapılmıştır. Devletten aldıkları maaşlarla yetinmeyen general ve amiraller bir de bankaları söğüşleyip dünyada kendilerine yalancı bir cennet kurmuşlardır.  Öyle bir korku havası estirmişlerdir ki kimse yan gözle dahi bakamamıştır. Generallerin küstahlıkları öyle ufak tefek işler değildir. Başbakanlık konutuna rakı getirmeler, hem Başbakana hem de Suudi Kralına basın önünde küfür etmeler bu oyunun bir parçası olmuştur. Bu iğrenç olayların failleri terfi ettirilmişler yaptıkları işler yanlarına kar kalmıştır. O dönemde gözünün üstünde kaşın var misali “eşinin üstünde başörtüsü var” diyerek on binlerce asker ordudan atılmış veya ayrılmaya zorlanmıştır. Ne yani! Bu güne kadar hesap sormamış isek bundan sonra hesap sormayacak mıyız? Yönetici olan hem de adalet kavramını öne çıkaran insanları, vaat ettikleri haksızlıkları gidermek için göreve davet etmek herkesin ve özellikle de gazetecilerin başlıca görevidir. İcranın başındakilere yan gelip yatmak yakışmaz… Cumhurbaşkanı Erdoğan, aradan yıllar geçmesine rağmen 28 Şubat döneminde ordudan atılan askerlerin ve kamu kurumlarında çalışan memurların haklarını vermekte nedense çok cimri davranmıştır ve hala da bu cimriliğini devam ettirmektedir. İş hukukunun temel maddesidir. Eğer haksız fesih yaparak iş akdini tek taraflı olarak feshedersen tazminat ödemeye mahkûm olursun. İşte şimdi bu tazminatları ödeme vakti gelmiş hem de geçmektedir…
Evet, 28 Şubat 1007’de yapılan zulmü,sağır sultan da biliyor, devlet de kabul etmiştir. Lakin haksız yere işinden gücünden edilen insanlara tazminatları verilmiyor. Aslında ordudan atılan binlerce vatansever dindar askerin orduya alınmasını beklerdim. Bunu Erdoğan’dan istemek çok fazla olacak besbelli. Çünkü devletin ve askeriyenin başına ne kadar faşist general varsa doldurdu yetmedi bunlardan çevresinde duvar örmeye de başladı. Onlar da 15 Temmuz 2016 darbesi ile nasıl bir kafa yapısında olduklarını bir daha gösterdiler. Memleketin altını üstüne getirdikleri yetmiyormuş gibi faşistliklerini ayan beyan ortaya koydular. 
Sakın kimse 15 Temmuz darbesini sadece Fetocular yaptı demesin. 28 Şubat faşistlerinin de bu darbeninfaileri arasında olduğunu en ahmak adam dahi biliyor. Fırsat bulsalar şimdi yine yapacaklarından da kimse şüphe duymuyor. 
Ne yazık ki, bu ülkenin kaderi, ürkek ve çekingen yöneticilerin eline düşmüştür. Bunlar cesaretle darbeci askerlerin üstüne yürüyememişlerdir. Söze geldi mi mangalda kül bırakmazlar lakin ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Ordudan haksız yere atılan insanları göreve getiremiyorsan bari tazminatlarını ver. Yaklaşık 1500 kişiye yani Yüksek Askeri Şura kararı ile atılan askerlere sadece sosyal güvenlik primlerini verdin. Hiçbir tazminat ödemedin. Üçlü kararname ile aynı şekilde ordudan atılmış askerlere zırnık dahi vermedin. Hatta bunları görmezden gelerek yapılan muamele pek acı verici ve insafsızcadır. Aradan 20 yıl geçti. Bu mağdur insanlara dostlar alışverişte görsün misali olsa dahi bir tazminat vermek, aklınıza hiç gelmiyor mu? 
Bu ne biçim bir adalet anlayışıdır. Adalet ve Kalkınma Partisine üye olan Erdoğan, yakında partinin başına da geçecek. Yeniden başkan olacağından kimse şüphe duymuyor. İyi hoş da hem adalet diyeceksin hem de faşist generallere dokunmayacaksın. Yetmedi bu faşistlerin mağdur ettiği asker ve memur on binlerce insanın işine son verdiğin halde tazminatlarını ödemeyeceksin. Ayıp olmuyor mu Sayın Erdoğan?