Görüldüğü üzere Rabbimiz, anne-babamızı üzmek, onlara sert davranmak, kalplerini incitmek bir yana; ana-babamıza karşı en ufak bir hoşnutsuzluk göstermeyi, ana-babamıza Öf bile demeyi yasaklamıştır. Yüce Allah anne-babaya karşı son derece saygılı, hoşgörülü davranmamızı ve onlar için duâ etmemizi şöylece emretmiştir. “Onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu göster ve de ki: Rabbim!, “Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsra, 17/24) bBir gün adamın biri Peygamber Efendimize “Ey Allah’ın Resulü, görüp gözetmeye en layık olan kimdir ? diye sordu. Peygamberimiz (s.a.s.) Annen, annen, annen sonra baban, sonra sırasıyla yakın akrabalarındır.” (Buhârî, Edeb 2) buyurdu. Başka bir Hadis-i Şerifte de;  “Cennet annelerin ayakları altındadır.” (Nesâî, Cihad 6) buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.); kendisine hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda “Vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyilik yapmaktır.” (Buhârî, Edeb 1)  buyurmuştur. Demek ki Allah’ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın yollarından birinin, anne-babaya hizmet edip gönlünü hoş etmekten geçtiğini hiçbir zaman unutmayacağız. Zira Peygamberimiz (s.a.v.) “Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun.” Et-Terğîb ve (Terhîb c.3 s. 317) buyurarak onlara iyilik ve ihsanda bulunmanın hem dünyevî hem de uhrevî ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade etmektedir: “Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu!” (Ahkaf, 46/15)  annenin evladı üzerinde pek çok hakkı vardır. Bin bir zahmetle karnında taşır, çocuk doğunca onu emzirir, sağlıklı olarak büyümesine özen gösterir. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz, çoğu zaman gece uykusunu terk eder ve çocuğunun hizmetini seve seve yapar. Hele özürlü çocukların annelerinin fedakârlığını kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. Bunun için anne hakkı çok önemlidir. Babanın hakkı da küçümsenemez.

Zira evladının yetişmesi ve geleceğini temin etmesi için elinden gelen her türlü fedakârlıkta bulunmakta, hatta yavrusu için bir takım mahrumiyetlere katlanmaktadır. Bizleri yetiştirip büyüten anne ve babalarımıza karşı görevlerimizin başında; onlara karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak, ihtiyaçlarını gidermek, hastalık ve yaşlılık sebebiyle zor durumlarında yardımlarına koşmak, varsa sıkıntılarını ve kederlerini paylaşmak, Allah’a itaatsizliğin dışındaki isteklerini yerine getirmek gelir.

Üzülerek ifade edelim ki, günümüzde, evlatları için her türlü fedakârlığı yaptığı halde yalnızlığa itilmiş, meşakkatlerin kucağına terk edilmiş, sahipsiz, gözü yaşlı anne-babalara sıkça şahit oluyoruz. Bazı evlatlar, anne-balarını sıcak aile ortamından, evlatlarından, torunlarından koparılıp Huzur Evi adı verilen İtilmişler-Atılmışlar Evine hapsediyorlar. Anneler ve babalar gününde, senenin bir günü kendilerine çiçek verilmekle, hediyeler takdim edilmekle, anne-babalarını mutlu edeceklerini zannedenler, ancak kendilerini kandırıyorlar. Onları gerçekten mutlu edecek şey, aile ortamının en müstesna yerinde, evlatlarıyla, torunlarıyla bir arada olması değil mi? Anne babalarını sadece bir gün değil, her gün hatırlanması ve kıymetinin bilinmesi gerekir

Ana-Babamızı yılın bir gününde anmak yetmez. Onlar her gün anılmalı, her zaman gereken saygı ve ilgi gösterilmelidir. Cennete giden yollardan birinin de anne ve babamıza iyi muameleden geçtiğini ve onlara yapacağımız hizmetin, Allah’ın rızasını kazanmamıza vesile olacağını unutmamalıyız. Onların kalbini kırmaktan, onlara ağır gelebilecek her türlü söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. Hz Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Allah’ın rızası ana-babanın rızasında, Allah’ın gazabı da ana-babanın gazabındadır.” (Tirmîzî, Birr 3) Ana babaya ihsan, dünyada huzur ve güzelliklerin kaynağı, âhirette cennetin sebebi olacaktır. Aksi ise, huzursuzluk ve azab...