Ekonomimiz ihracata dayalı büyüme ve üretim artışı ile yeniden atağa kalkmıştır. Gerekli tedbirler kısmen alınmış olsa da asıl büyük ve önemli icraatlar yapılamamıştır.
Faiz sistemine dayalı düşünce yapısı ve devletçi anlayışla elbette ekonomi düzelmez ve olması gereken seviyeye gelmez.
Dünyanın en önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olsanız dahi sonuç değişmeyecektir. Üstüne üstlük dünya ekonomisini yönlendiren Siyonist yapı bütün dünya halklarını iliklerine kadar sömürürken Türkiye’ye fırsat tanıyacağını düşünmek safdillikten başka bir şey değildir.
Önce bir durum tespiti yapalım. Şöyle ki:
Bir ülkenin ekonomik durumunu en güzel yansıtan değer; şüphesiz kişi başına düşen milli gelirdir. Şu anda 9 bin dolar seviyesinde olan kişi başı gelir, yaklaşık 10 yıldan beri değişmemiştir. Halbuki Ak Parti Hükümetleri iş başına geldikten kısa bir süre sonra kişi başına düşen geliri 3 bin dolar seviyesinden 11 bin dolara kadar getirip ekonomimizi 3 kat büyütmüştü.
Fakat, ülkemiz 10 yıldır “orta gelir tuzağı” adı verilen 10 bin dolar seviyesinde çakılıp kalmıştır. Bu durumu çok basit olarak izah etmeye çalışırsak şu değerlendirmeleri yapabiliriz:
Ak Parti Hükümeti iktidara geldiğinde askeri vesayet nedeni ile ülke büyük bir yolsuzluk batağına sürüklenmişti. Erdoğan, almış olduğu başarılı tedbirlerle kısa zamanda ekonomiyi düzeltmede başarılı olmuştu. Örnekle anlatırsak; her tarafı delik deşik olan tencerenin deliklerini, açıklarını kapatarak suyun akıp gitmesini önlemeyi başarmıştı.
Sonunda Erdoğan, çorba kazanını kaynatmayı başarmış yemeği de pişirmeye muvaffak olmuştu. Fakat CHP’den gelen köhne devletçi anlayış Erdoğan’ın ve ekibi içerisine de sızmış bir müddet sonra bürokratik vesayet tekrar devlete hâkim olmuştu.
Bundan sonrası malumdur. Çok kazanandan az vergi az kazanandan çok vergi alınarak halkın ekonomik yapısı bozulmaya başlamıştır. En azından gerekli iyileşmelerin olmadığını söyleyebiliriz.
Peki, bu olumsuz durumdan kurtulmanın çaresi yok mudur? Elbette vardır. Hem de çok fazla kafa karıştırmadan basit çözümleri sunabiliriz. Öyle ki bu çözümler 1500 yıllık bir İslami geleneğin ortaya koyduğu ve daima olumlu sonuçlar alınmış bir işleyişi göstermektedir.
Serbest piyasa düzenini kurmak yani devletin üretimin dışında olduğu sistemi yaşatabilmek ekonominin rayına oturması için en önemli kurallardan bir tanesidir. Çünkü devlet iş dünyasına girmeye başladığı andan itibaren rant ekonomisi devreye girer. Üretim artmaz. Haramzadeler türer. Devletin sağladığı imtiyazlardan yararlanan bir asalak kesim ortaya çıkar.
Hâlbuki serbest piyasa ekonomisinde çok çalışan çok, az çalışan az kazanır. “Leyselil insane illa ma’sa = İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” hadisi bu ekonomik sistemi öngörmektedir.
Bu konuda daha geniş yazılar hazırlamak gerekiyor. Lakin bu noktada haksız kazancın merkezi olmuş bankalara da dokunmamız lazımdır. Zira sömürü çarklarını işletirken en etkili yöntem bankalar aracılığı ile yapılan tefeciliktir.
Riba yani faiz, İslam’ın reddettiği haram olarak gördüğü bir işlemdir. “Allah alışverişi helal faizi ise haram kıldı” ayeti (Bakara Suresi 275. Ayet meali) bunun en büyük delilidir.
“Sen çalış ben yiyeyim” zihniyeti bu noktada ortaya çıkar. İlginçtir en önemli tefeci topluluk olan Yahudilerde dahi faiz yasaktır. Keza Hristiyanlık dinine göre ve komünizm düşüncesine sahip insanlara göre de faiz haramdır ve kötüdür.
Peki, neredeyse insanların büyük bir çoğunluğunun haksız kazancın merkezi olan faizi bilmesine rağmen bunu yasaklamak niçin mümkün olamamaktadır? Üstelik bazı sukuk fonları hariç faizsiz bankacılıkta oldukça başarılı sonuçlar alan finans kurumları ortada dururken, neden faizi yasaklayamıyoruz?
Bunun cevabı da basittir. Çünkü dünya ekonomik sistemini elinde tutan Siyonist örgütler buna fırsat vermezler de ondan…
Hastalığın teşhisi tedavinin yarısıdır. Öncelikle bu faizin ne berbat bir şey olduğunu hatta Korona virüsünden dahi daha öldürücü etki yaptığını beyinlere sokmak gerekiyor.
Fakat şu anda hükümetin yaptığı gibi asla yapmamalıdır. Faizi zorunluluk gibi kabul etmek; en büyük yanlıştır. Faizi azaltarak da bir yere varılmaz. Çünkü faizi azaltsanız dahi mevcut sömürü çarklarına hayat veriyorsunuz. Mevzu bu kadar basittir.
Ayrıca haram kılınan faizi meşrulaştırmaya çalışan bürokrat ve bakanları da görüyoruz.
Üstelik helal olan alışverişi enflasyon gerekçesi ile harama bulaştırmak için akla ziyan işler yapan Toplu Konut yöneticilerini ve Diyanet İşleri yetkililerini de görebiliyoruz.
Neymiş? “Efendim enflasyonun altındaki faiz caizdir”
İşte tam bu noktada ağzımı bozacaktım lakin okuyucularıma karşı saygımdan dolayı kesiyorum. Bu konu ile ilgili daha uygun bir zaman ve zeminde devam ederiz, inşallah. Vesselam...