Bu kitapta geçen ler Büyük Doğu Dergisinin 13 Ekim1950-10 Kasım1950 tarihleri arasında yayınlanan 30-31-32-33 ve 34. sayılarında neşredilmiş olup Bediüzzaman o yıllarda hayattaydı. Kitabın 27. Sayfasında Necip Fazıl’ın Bediüzzaman ile ilgili olarak söylediği ve son derece dikkat edilmesini istediği bölüm şu şekildedir:
“Belki hayatta kalamam… Bütün varlığım, vatan, millet ve gençlik için… Ölürsem, İslam âlemi ve insanlığın ebedi saadeti için canım feda olsun… Dostlarım intikamımı almaya sakın kalkmasınlar!”
Diğer bir sayfada Bediüzzaman’ın hapisten tahliyesi esnasında dahi haksızlığa uğradığını ifade ederek “kendisini fevkalade tezahürlerle karşılamaya hazırlanan halkın bu emeline mani olunmak için şafak vaktiyle sabah namazı arasında hapishaneden çıkarıldığını” ifade etmiştir.
Bediüzzaman’ın Necip Fazıl hakkındaki eser ve hatıralarında ise şu hususlar göze çarpmaktadır. Bediüzzaman’ın eserleri içinde çok az sayıda iktibas vardır. Yani başkasının eserini aynen alıp yayınlamamıştır. Irakta yayınlanan bir gazete haberi haricinde diğer bir metin ise Necip fazıl Kısakürek’e ait olan “Lozan’ın İçyüzü” başlıklı yazıdır. 
Büyük Doğu’nun 29. Sayısında yayınlanan ve Lozan anlaşmasının perde arkasındaki gerçekleri cesurca ifade eden bu yazı özetlenerek Risale-i Nur Külliyatındaki yerini almıştır. Bunun haricinde başka bir iktibas neredeyse yok gibidir. 
Bu iktibas Emirdağ Lahikası isimli eserinde yer almakta olup Bediüzzaman, sonuna şu ifadeleri yazmıştır: 
“İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsür sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik etmiştir.” Bu not ile Bediüzzaman’ın Dârül Hikmetüyesi olduğu bir zamanda yazılan ve Deccal, Süfyan gibi dehşetli şahıslardan haber veren ahir zaman hadisleriyle ilgili olarak yazdığı ve daha sonra genişleterek “Beşinci Şua” isimli eserine atıfta bulunmaktadır. 
Bediüzzaman Büyük Doğu’da yer alan bu yazı ile İslam’a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığın merkezinde İngiliz-Yahudi ortaklığının ortaya çıkarıldığını ifade ederek “keyfi kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor” demiştir. Ayrıca ülkemizdeki gizli teşkilatları haber vermektedir. Yine Emirdağ Lahikası isimli eserinde bu konuya değinerek şu hususları ifade eder:
“Bu kışta bana verilen elim sıkıntıların bir sebebi: Selâniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor”.
İşte Bediüzzaman ve Necip Fazıl gibi çok değerli şahsiyetlerin hapishanelere atılmasının ve onlara gün yüzü gösterilmeyişinin esas sebebi, Sabetayist veya dönme denilen insanların devlet yönetimine gelerek Müslümanlara kan kusturmasından başka bir şey değildir. Bunları iyi tanımalı ve yaptıkları zulüm ve cinayetleri iyi bellemek zorundayız…
Bediüzzaman Büyük Doğu’da yer alan bu cesur yazılarından dolayı Necip Fazıl’a büyük bir sevgi ve saygı duyduğunu şu hatıralarında görmekteyiz:Necip Fazıl ile İstanbul’da beraber bulunduğu bir dönemde kendisine “Seni elli talebem kadar hizmet etmiş bir talebe sayıyorum” diyerek iltifat etmiştir. 
Bir ara devletten gelen ağır baskılar sonucu maddi sıkıntılar nedeniyle yayınlarına bir müddet ara verildiğinde çok üzülmüştü. Bunu çok sonra fark ettiği için “haberim olsa yardım için yorganımı satardım” diyerek Büyük Doğu ve Necip Fazıl’ı ne derece takdir ettiğini ifade etmiştir.
Sonuçta Necip Fazıl ve onu sevenler ile Bediüzzaman’a ona gönül verenler arasında sonsuza kadar büyük bir dostluk, kardeşlik ve uhuvvet bağı vardır ve bu bağı hiçbir güç koparıp atamayacaktır. Günümüzde ise garip bir hale bakın ki Kemalist ideolojiye gönül vermiş insanlara Necip Fazıl Ödülü vererek bu önemli şahsiyetin kemiklerini sızlatıyorlar. Elbette bunu yapan kim olursa olsun tokadımızı yemeye mahkumdur, vesselam…