Bediüzzaman Said Nursi, Doğuda bir üniversite kurulması maksadı ile 1907 yılında İstanbul’a gelmişti. Medresetüz Zehra adını verdiği bu eğitim kurumu için gayret ediyordu. Bu maksatla Van Valisi Tahir Paşa’nın mektubu ile birlikte Padişah 2. Abdülhamid’e müracaat etmişti.

“Şarkı ayağa kaldıracak dindir” diyerek manevi değerlerin önemine işaret ediyor bu maksatla eğitim kurumlarının açılması için büyük çaba sarf ediyordu. İnşa edilmesini arzu ettiği üniversitede fen ilimleri ile beraber din ilimlerinin de beraber okutulmasını gerekli görüyordu.

Fakat Padişahın çevresinde bulunan bazı zatlar, Bediüzzaman’ın Abdülhamid ile görüşmesine müsaade etmeyip dilekçesini de işleme sokmadılar. Bu görüşme arzusunu haddini aşmak olarak gören devlet erkanı önce Bediüzzaman’ı hapse atar daha sonra da “hapisteki insanlara siyasi dersler verebilir” endişesi ile daha zararsız bir yer olarak gördükleri tımarhaneye gönderirler. Doktorun sağlam şeklindeki raporu ile serbest kalan Bediüzzaman, bu sefer de başka yöntemler kullanılarak etkisizleştirilmeye çalışılır.

Üniversite teklifinden vazgeçsin diye kendisine maaş teklif edilir ve Doğudaki eğitimle ilgili dilekçesinin ilerde görüşüleceği söylenir. Hatta ısrarcı olmaması için bizzat Zaptiye Nazırı Şefik Paşa ricacı olur. Aralarındaki konuşma şu şekilde geçer:

Zaptiye Nazırı: “Padişah sana selâm etmiş, bin kuruş da maaş bağlamış. Sonra da bu maaşı yirmi-otuz lira yapacak” der. Bediüzzaman cevap verir: “Ben maaş dilencisi değilim, bin lira da olsa kabul edemem. Kendim için gelmedim, milletim için geldim. Hem de bu bana vermek istediğiniz rüşvet ve hakk-i sükûttur”

Zaptiye Nazırı: “Neticesi vahimdir”

Bediüzzaman: “Neticesi deniz olsa geniş bir kabirdir. İdam olunsam bir milletin kalbinde yatacağım. Hem de İstanbul’a geldiğim vakit hayatımı rüşvet getirmişim, ne ederseniz ediniz”

Zaptiye Nazırı: “Senin dilekçen ve nesr-ı maarif olan maksadın Meclis-i Vükelâ’da derdest-i tezekkürdür” (Yani Mecliste görüşülmek üzere sıraya alınmıştır)

Bediüzzaman: “Acaba maarifi (eğitimi) tehir (geciktirip), maaşı tacil (acele) edersiniz, ne kaide iledir? Menfaat-i şahsiyemi menfaat-i umumiye-i millete tercih ediyorsunuz”.

İşte Medresetüz Zehra girişimi maalesef bu şekilde engellenmişti. Bunun üzerine Bediüzzaman, Fatih Camiinin hemen yanında bulunan Şekercihan da bir medreseye yerleşir. Kaldığı odasının üzerine şu levhayı asar: “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir; soru sorulmaz”.

Bunun üzerine İstanbul’daki meşhur alimler gurup gurup Şerkercihan’a gelerek sualler soruyor ve hepsinin de cevaplarını doğru bir şekilde alıyorlardı. İşte Müslümanlar arasında çok az sayıda bulunan “Bediüzzaman” ismi, kendisinin bu özelliğinden dolayı verilmiştir.

Bediüzzaman’ın maksadı gösteriş yapmak ve kendisini büyük göstermek değildi. Çünkü herkes çok iyi biliyordu ki enaniyet ve kendini beğenmekten, riyakârlık diyerek; nefret ederdi. Onun gayesi, o tarihlerde çok küçümsenen Şarki Anadolu’daki ilim ve irfan derecesini göstermek ve üniversite açılmasına teşvik etmekti.

Günümüzde bu tarihi Şekercihan’ın hemen yanında “Şekercihan Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği” adı altında hayatını Bediüzzaman’ın eserlerini neşretmek adına kurulmuş bir sivil toplum örgütü bulunmaktadır. Devletten hiçbir maddi destek almadan yıllarca iman ve Kuran eğitimi vermeye devam etmektedir.