Halama günün nasıl geçti dedim, anlattı. Yemek yapmış, bulaşık yıkamış, çamaşır yıkamış, kurutmuş, komşuya gitmiş, oturmuş vs vs. O esnada eniştem “beni soracak olursaaaaan” diyerek söz almak istedi. “Ah tabii enişte. Sana da soracaktım.” Dedim. “Ben de bütün gün kanepede oturdum maç izledim.” Dedi.
Çok masum, belki çocukça fakat içten bir ihtiyaçla kendisini fark ettirdi. Görülmek, sorulmak, ilgilenilmek istedi. Canım eniştem.
Aslında eniştem farkında olmadan tüm insanların asıl ihtiyacı olan ‘görülme hissi’ni hatırlatmış oldu bana. Öyle ya tüm çabamız fark edilmek için. Evde, iş yerinde, arkadaş ortamında, her yerde. Anne-babamız, çocuklarımız, işverenimiz, sevdiceğimiz, platoniğimiz, arkadaşlarımız ya da yoldan geçen herhangi biri görsün isteriz.
Bana baksın, yaptığımı görsün, çabamı takdir etsin, fedakârlığı da iyice bilsin falan. Tüm bu kişilerden biri farketse bile yeter bazen. Yettiğini hissederiz.
Evet, belki bir yere kadar yeter fakat o bir yerden sonra tatmin etmez. İnsanı kendisinden başka kimse gerçekten göremez. Öte yandan bir insan kendini gördüğü, fark ettiği anda etrafı da onu görmeye başlar. Asıl görülme hissi insanın kendi kendini görmesi, sevmesi ve kendini yaşamasıyla başlar.
Zorlu bir yoldur. Fakat biliyor musunuz insan bir kere kendini gördü mü, iyi hisseder, güçlü hisseder. Bu da insana iyi gelir.
Ah neyse, lâf lafı açtı, lâf çok güzel yerlere geldi. Farkındalık için enişteme en içten sevgilerimi yolluyorum. Ve diliyorum ki bu yazı ihtiyacı olan her yüreğe şimdi şu anda ya da ne zaman okursa o zaman faydalı olur. Şifa olsun! Açık ve net yaşasın kendimiz. Son olarak ne diyoruz; “ CANIM BEN!” sevin kendinizi, sevgiyle kalın ve hoşça.