Yakın zamanda şahit olduğum bir olayı aktarmak istiyorum;
Halam. Babamın sütkardeşi. Geçenlerde bize gelmek istedi. İlk defa kendi başına gelecekti. Hangi araca bineceğini, nerede ineceğini biliyor. Bilmese bile bizim karşılayacağımızdan emin. Fakat kimseye yük olmadan, mümkün ise kendi işini kendi hallederek yaşamayı sever. Bu yüzden kendi başına gelmek istedi.
Geleceği saati biraz geçmişti. Annemi inceden bir telaş sardı. “Neden gelmedi?” “Acaba nerede?” Sorularına maruz kaldım. Aynı zamanda ben de merak ediyorum. İkimiz de ne olduğundan habersiz bekliyorduk ki dış kapıda sesler duyduk. Halamın sesiydi. Gelmişti. Çok sevindik.
Kapıyı açıp karşılamak istediğimde benim tanımadığım ama beni tanıyan bir teyze ile karşılaştım. “Zekiye abla evde mi?” Diye sordu. “Annem evde, buyurun” dedim. İçeriye girerken olayı anlatıyordu; “Bu teyze benim yanıma geldi. ‘Zekiye’yi biliyor musun’ dedi. Ben de ‘biliyorum, zaten o tarafa gideceğim beraber gidelim’ dedim. Onu getirdim.” Dedi.
Annem her iki misafire hoş geldiniz dedikten sonra ikisini birbirine tanıştırdı. İkisi de eski mahallemizden, eski komşulardı. Halam emekli hemşire, teyze ise eski terziydi. Birebirlerini hatırladıktan sonra bir çok eski anılardan konuştular. Misafirimizin yüreğine dokunan, ömrü boyunca minnettar kaldığı hikaye ise halamın ona yaptığı yardım olmuştu.
Anlattığına göre bundan 25 sene evvel terzi teyzenin oğlu ameliyat geçirecekti. Maddi imkansızlık ve sıra bulamama sıkıntıları nedeniyle ameliyat arka plana kalıyordu. Ameliyat da olması gerekiyordu. Hemşire halam onlara kocaman yardım etmişti. Tam zamanında ve kendi şartlarına uygun bir şekilde ameliyat gerçekleşmişti. Terzi teyze oğlunun sağlığına kavuşmasında büyük etkisi olan hemşire halama minnettardı ve yıllarca minnettar kalacaktı. Fakat halam insaniyet icabı, görev icabı, olması gerekeni yapmış ve karşı taraf için devasa güzellik olup kendisi için küçücük olan bu iyiliği unutmuştu.
Aradan 25 sene geçti. Halamın yaşı ilerledi. Bir miktar tansiyon hastalığına kapıldı. Her ne kadar kendini yaşamdan geri çeken bir kadın olmasa da tansiyon nedeniyle bazı panikler yaşıyordu.
Bize geleceği gün araçtan inince tersi dönmüş olmalı ki yanlış sokağa girmişti. Biraz medeniyetten uzak bir yerde yaşadığımız için yol soracak dükkan bile yoktu. Tam da öğlen sıcağı olduğu için insanlar evlerindeydi. Tam o anda karşıdaki eve süt getiren terzi teyze ile karşılaştı. Terzi teyze bu tarafa taşınınca hayvan bakmaya başlanmış, süt satıyordu. O gün orada sütünü teslim etmiş evine dönüyordu. Halam seslendi ve meramını anlattı. O da annemi tanıyan kişi çıkmıştı. Misafirimizi eve kadar getirdi. Böylelikle halamın güneşin alnında panik yaşamasını, dolayısıyla tansiyonunun oynamasını önlemiş oldu.
Buradan x kanalındaki sırlar dünyasına bağlamayacağım elbette. Fakat yaşam içerisinde var olan etki-tepki meselesine değineceğim. Bizim istediğimiz anda karşılığını bulamadığımız iyiliklerin gün gelip karşımıza çıkacağını hatırlatacağım. Her ne olursa olsun yaptığımız her şeyin bir gün bir yerde bizi bulunacağının altını çizeceğim. “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halîk bilir.” Sözünü hatırlatacağım.
Bugün, hemen az önce yaptığın iyiliğin karşılığı hemen az sonra çıkmayabilir. Fakat adına Yaradan mı dersin, evren mi yoksa kuantum mu bilmiyorum, işte adına ne dersen de O, unutmuyor. O, iyiliğin karşılığı sana en lazım yerde, en ummadığın şekilde karşına çıkarıyor. İyilik dediğin olgu, karşılığı olan bir şey olmamasına rağmen o devran, seni ve yaptığın güzellikleri koruyup sana farklı farklı güzelliklerle sunuyor.
İki olmaktan, iyilik yapmaktan vazgeçmemeli. İyilikle...
Bir iyilik?
Bedia Yılmaz
Yorumlar