Ecdadımız İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına çeşitli kaleler yaptırarak boğaz geçişlerini kontrol altına almaya çalışmışlardır. Yıldırım Beyazıt Han Anadolu Hisarını, Fatih Sultan Mehmet Han ise Rumeli Hisarını yaparken bu toprakları korumaya çalışıyorlardı.

Çünkü Boğazlar Asya ile Avrupa’nın geçiş yolu üzerindeki en önemli coğrafik bölgedir. Boğazlarda kontrolü sağlayamadan Anadolu’ya hükmetmek mümkün değildir. Bu nedenle ecdadımızdan kalan bu önemli mirası korumak boynumuza bir borçtur.

600 Yıl öncesinde dedelerimiz bu kaleler be Boğazlar sayesinde Balkanlarda ve Ortadoğu üzerinde söz sahibi olmuştu. Lakin neredeyse yüz yıldan beri bu vatandan bizi koparmak isteyen başta Sabetaycılar ve Siyonistler, Boğazları elimizden çıkarmak için ellerinden gelen her türlüfitneyi çıkarmışlardır.

Medyaya hakim olan bu azınlık güruhun sesi maalesef sağduyu sahibi insanlarımızdan daha çok çıkmaktadır. Örneğin Kanal İstanbul gibi her açıdan ülkemiz için önemli olan bir projeye karşı çıkan insanları görebiliyoruz. Hâlbuki bu sayede ülkemizin egemenlik hakları pekişmiş olacaktır.Meseleye sadece “boğazlardan geçiş ücreti alınması” gözüyle bakmak basiretsizlikten başka bir şey değildir.

Medya ve üniversite baronlarının sesi çok güçlü çıkmakta fakat yıllarca denizcilik mesleği ile uğraşmış benim gibi insanların cevapları ne yazık ki yeterince etkili olamamaktadır. Hala akla ziyan eleştirilerle bu güzel ve fakat çok geç kalmış projeye karşı çıkmaya devam ediyorlar.

O halde ekmeğini denizden çıkaran biz denizcilerin Kanal İstanbul hakkında daha fazla yazı yazarak kamuoyunu aydınlatma borcu vardır. Çünkü denizciliği “Boğaz’da rakı içmek” olarak gören ve gavur ağzı ile konuşan bu insanları susturmak gerekiyor.

Ayrıca daha önceki hükümetlerin Boğazlar hakkında yaptığı çalışmaları ve geçişleri kontrol altına almak için göstermiş oldukları çabaları unutmamak gerekir. Bu yazıda sadece Montrö sonrasına kadar yapılan icraatlar anlatılacaktır. Bir sonraki yazımızda ise Boğazlar Tüzüğü, Boğaz geçişleri seperasyon hattı çalışmaları ve gelmiş olduğumuz son durum izah edilmeye çalışılacaktır. Umulur ki aklı başında olan insanlar düşmanlarımıza hizmet etmek yerine ülkemizin egemenlik haklarını daha da güçlendirecek bu ve benzeri çalışmalara imza atarlar.

Ne yazık ki; İstanbul ve Çanakkale Boğazı, Lozan Anlaşması gereğince askerden arındırılmış bir bölge olarak uluslar arası bir konseyin emrine verilmişti. Lozan Anlaşmasının boğazlar ile ilgili maddeleri Sevr Anlaşması ile noktası ve virgülüne kadar aynıdır. Maalesef İsmet İnönü başkanlığındaki Lozan heyeti ülkemizin bu çok önemli toprak parçasını gavurlara peşkeş çekmişti.