Tarih kitapları, demokrasinin ilk temellerinin atıldığı yasaların M.Ö. 594 yılında Yunan şehir devletlerindeki Solon yasaları olduğunu yazar.
Biraz daha derinlemesine incelediğimiz zaman, demokrasi düşüncesinin köklerinin Yunan Mitolojisi’ne kadar indiğini görürüz.
Yunan mitolojisi, Akdeniz ve Ege bölgesinde yaşayan insan topluluklarının sanatı, ahlakı, dini, aile teşkilatı ve siyasi hayatını derinden etkilemiştir.
Yunan mitolojisi, Yunan tanrıları, tanrıçaları ve kahramanları hakkındaki hikâyelerden oluşan sözlü edebiyatla oluşturulmuş ve yaygınlaşmış bir mitolojidir. Aynı zamanda Eski Yunan dininin temelini oluşturmaktadır. Günümüzde, bu mitoloji hakkındaki bilgilerimizi bu sözlü edebiyatın yazıya dökülmüş hallerinden alıyoruz.
Yunan mitolojisinde tanrılar insan şeklindedirler. Dünyayı Olympos Dağı’nın tepesindeki bulutların üzerinden idare ederler. Bunların 4’ü kadın ve 8’i erkek olmak üzere toplam 12 tanrıdan oluşurlar.
Yunan Mitolojisi’nde tanrı ile insan arasında sürekli bir güç/egemenlik mücadelesi vardır. Mitolojide yarı tanrı, yarı insan varlıklarına “Titan” denir. Mitoloji de tanrılar ölümsüz, Titanlar ise ölümlü varlıklardır.
Mitolojide Prometheus, ölümsüz tanrı olan Zeus’a kafa tutan kahraman bir Titan’dır. Efsaneye göre ateş ilk çağlarda Tanrı Zeus’un tekelindeydi. Ateş insanlarda olmadığı için büyük sıkıntılar çekiyorlardı. Zeus, ateşi kendi egemenliğinin ve gücünün bir nişanesi olarak elinde tutuyordu. Prometheus, Tanrı Zeus’tan ateşi çalar ve onu insanlara verir. Prometheus böylece tanrısal düzene kafa tutmuş, karşı çıkmış ve insanlara ateşi vermekle mevcut düzeni değiştirmeyi başarmıştır. Prometheus “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur ”der, böylelikle insanlığa eşitliğin ve özgürlüğün yolunu göstermiş olur.
Batının/demokrasinin düşüncesinde bu vardır; insanın tanrıyla savaşı. Tanrıların hayatlarının belirleyicisi olamayacağı düşüncesi hâkimdir. Demokrasiyi demokrasi yapan en önemli özellik de budur.
Hükmetme yetkisi kimde olacak, yani kim hükmedecek, Tanrı mı yoksa insan mı?
İşte bütün mesele bu sorunun cevabında yatıyor. İnsan varlığının en büyük anayasal sorunu.
Hüküm; Arapça bir kelime olup, zapturapt altına almak, gem vurmak, karar vermek ve terbiye etmek manalarına gelir.
Hüküm sahibi; hükümleri koyan, egemenliği elinde bulunduran veya hâkimiyete muktedir olan demektir. İnsanların insanlarla, insanların devletle, insanların çevre ile vs. yaşamlarını sürdürebilmeleri için hukukî düzenlemeleri vardır.
İslâm Devleti’nde, hâkimiyet Allah’a aittir. Bunu diğer ideolojik devletlerden ayıran en önemli özellik budur. Hâkimiyetin Allah’a ait olması demek, yapılacak anayasanın, yasaların, tüzüklerin ve tüm hukukî ve idarî düzenlemelerin, Allah’ın rızasına dayalı, Kur’ân’a ve Sünnet’e aykırı olmaması demektir.
Kur’ân-ı Kerim’de, şöyle buyuruluyor:
“(Ey Muhammed!) İnsanlar arasında, Allah’ın sana bildirdiği şekilde hükmetmen için (bu) Kitab’ı sana gerçeğin, hakkın tâ kendisi olarak Biz indirdik. (Allah’ın dinine karşı batılı savunan) hainleri(n sözlerine inanıp onların) savunucusu durumunda olma!” (Nisâ, 4/105)
Bu âyette Allah (c.c), insanlar arasında Kur’an’a göre hükmedilmesi, bütün hukukî düzenlemelerin O’na aykırı olmaması gerektiğini açıkça bildiriyor. Bu Kitab’ı da onun için indirdiğini hatırlatıyor. Aksini savunan (demokratlar da dahil), herkesi hain olarak isimlendiriyor. Onları savunmaması için uyarıyor.
(Ayrıca diğer ilgili ayetler; Nisa 4/64, Mâide 5/49, A’râf 7/3, Şûrâ 42/21)
İslâm’a göre, bütün âlemlerde hâkimiyet/hüküm yalnız Allah’a aittir.
Demokrasi ise, Allah’ın hâkimiyetini reddedip, yeryüzünde yeni bir hâkimin olduğunun ilan edilmesidir.
Bu hakim güç de, her şeye gücü yettiğini zanneden “ insan”ın kendisidir.
Demokrasi, insanın kendisini yaratana benzetmesi veya ona eş koşma inancıdır.
Demokrasi, seküler insanın Allah’ın buyruğundan/emir/yasaklarından kurtulmaya çalışıp, kendi nefsine göre yeryüzünde bir yaşam tarzı kurmaya çalışmasıdır.
Demokrasi, Kur’an’ın hayatta uygulamasına son veren bir sistemdir.
Demokrasi Allah’ın mülkünde Allah’a söz hakkı vermeyen bir dindir.