Mehmet Ağabey’in babası meşhur Nurculardan Marangoz Mustafa Çavuş, Nur hizmetinin saff-ı evvellerindendir. Tavizsiz hayatı ve doğruluğu ile herkese örnek olacak bir şahsiyettir.
Bir Barla ziyaretinde oğlu Mehmet Ağabey ile tanışma fırsatı bulmuştum. Bana babasının Bediüzzaman ile ilgili bir hatırasını anlatmıştı. Aradan yıllar geçmesine rağmen unutamadığım bu olayda Bediüzzaman Mustafa Çavuş’a kızmıştı. Oğluna bu olayı anlatan Mustafa Çavuş doğruluğun ne kadar önemli olduğunu ve Nur hizmetinin ne derece hakikatli ve tertemiz bir meslek olduğunu herkese ders vermişti.
Tek partinin acımasız baskılarının yaşandığı bir dönemde ezanın okumak dahi yasak edilmişti. “Tangır tungur” okunması için emirler verilmişti. İşte böyle bir zamanda gerçek orijinal hâli ile okuduğu için Mustafa Çavuş şikâyet edilmiş, mahkemeye çıkmıştı. Hâkim, iyi niyetli birisi olduğundan davayı kapatmak için “Ezan okumadın değil mi?” diye soru sormuş, Mustafa Ağabey de susma hakkını kullanmış; hiçbir şey söylememişti. Bunun üzerine Hâkim, dâvâyı beraatla neticelendirmiş ve Mustafa Çavuş bu suçlamadan kurtularak Barla’ya gelmişti. Durumu Bediüzzaman’a anlatınca hiç beklemediği bir tepki ile karşılaşmıştı.
Bediüzzaman, Mustafa Ağabeyin susmasını doğru bulmamış “Evet ezanı hakiki şekliyle okudum” demesi gerektiğini söylemişti.
Evet, şeâir yani sembol özelliği olan ezan konusunda Bediüzzaman asla taviz verilmesini istemiyordu. Bu olayı oğluna anlatarak herkesin bilmesini isteyen Mustafa Çavuş, Nur hizmetinin ne derece hakikat ve doğruluk mesleği olduğunu göstermiş oluyordu.
Bundan yüz yıl önce Bediüzzaman’a şöyle bir soru sormuşlardı:
- Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?
Cevap: Doğruluk.
- Daha? (başka)
- Yalan söylememek.
- Sonra?
- Sıdk, ihlâs, sadakat, sebat, tesanüt.
- Yalnız? (sadece bunlar mı?)
- Evet.
- Neden?
- Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. (doğruluktur)
İşte cevaplardan da anlaşılacağı üzere Bediüzzaman, her şeyden evvel bize doğruluğun gerekli olduğunu üç defa vurgulayarak konunun önemine dikkat çekmiştir.
Günümüzde gerçekler ile yalanlar o kadar birbirine yaklaşmıştır ki, çoğu zaman aynı vitrinde beraber sergilendiğine şahit oluyoruz.
Mevkii ve makam olarak çok önemli yerler işgal eden zatlardan doğruluklarla beraber yanlışları ve yalanları işittiğimiz çok vakıalar vardır. Artık bu tip olayları o kadar çok yaşıyoruz ki üzerinde durmuyoruz bile.
Fakat Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebinde asla yalana yer yoktur. Belki gerektiğinde susma hakkı kullanılabilir, lâkin şeaire taalluk eden meselelerde buna dahi cevaz yoktur. İşte Nur hizmeti bu kadar saf ve temiz bir meslektir.
Bazı insanlar kendilerine göre bazı maslahatlar için yalana ve hileye başvurmakta bir beis görmezler. Fakat bu yol, iman kurtarma davası güden Nur hizmetkârları için asla kabul edilemez. Onlar şiddetle kaçındıkları yalana karşı doğruluktan her ne pahasına olursa olsun taviz vermezler. İşte Nurcuları FETÖ örgütüne kıyas edenler bu konuda gerçekleri fark edebilir. Dünyanın en büyük yalancısı olan Feto’nun, Risale-i Nur’dan fersah fersah uzak olduğunu anlayabilirler, vesselam...