Mümini manen Cenab-ı Hakk’a yaklaştıran ve Allah katındaki derecesini yükselten en kutlu ibadet namazdır. Namaz kulluğun en bariz göstergesi, müminin büyük bir onurla ve şerefle sadece yaratıcısının manevi huzurunda eğilmesi ve Rabbiyle buluşmasıdır. Yani namaz, bir “esas duruş”tur.

Namaz, kişinin günlük hayatını disipline etmesi ve sürekli açık bir şuurla gün boyunca temiz bulunmasını temin etmesi gibi özellikleri yanında, kişiyi ruhi sıkıntılarından uzaklaştıran, sorumluluk duygusunu artıran ve her davranışını kulluk bilinci ile gerçekleştirmesine katkı sağlayan bir ibadettir.

Namaz denildiğinde aklımıza gelen ilk çağrışım, ilk mekan camidir. Namazgahlarımız olan camiler; ibadet bilincimizi tazeleyen, toplumsal dayanışmayı ve kardeşlik ruhunu pekiştiren yerlerdir. İslam medeniyetinin merkezinde yer alan camiler; bencillikten toplum bilincine, kesretten vahdete erdiğimiz ve tüm Müslümanlar olarak ümmet olabilme bilincine eriştiğimiz ulvi mabetlerdir. Cemaatle kıldığımız namazlar; aynı zamanda sosyal bir birlikteliği, kardeşlerimizle sadece bedenen yan yana durmayı değil, omuz omuza olmayı, darlıkta, sıkıntıda, sevinç ve huzurda bir ve beraber olmayı ifade eder. Camiler ve bu camilerde topluca kılınan namazlar, toplumsal kaynaşmanın ve kardeşlik bilincinin güçlendirilmesinde de çok önemli bir yere sahiptirler.

İslam’a göre, ibadetin yapıldığı her yer kutsal ve temiz, müminin her davranışı ise Rabbini hatırlayarak ve O’nun rızasına uygun gerçekleştiği sürece ibadettir. Tabi ki camiler sadece namaz kılma mekanı değildir, böyle de tasarlanmamıştır. Ancak namaz olmadan da camiler diğer tüm işlevlerini kaybedecek ve temel fonksiyonlarını icra edemeyecektir. Bu sebeple camilerin karşı karşıya kalacağı en büyük tehlike, namazsızlık ve cemaatsizlik tehlikesidir. Namazı zayi edenler ise, fani heveslere dalanlardır, nefsani arzulara uyanlardır. (Meryem, 59)

Bugün karşı karşıya kaldığımız ikinci büyük tehlike ise, namazları sadece şekle indirgememizdir. İnsanı her türlü münker ve fahşadan alıkoyacak bir namazı eda etmekten uzaklaşmamızdır. İlmihal bilgisinin ötesine geçerek, namazın derin manasını idrak edemeyişimizdir. Samimiyetten mahrum, süresi kısalmış, son ana kadar ertelenmiş, etkisini yitirmiş, solgun namazlarla kendimizi avutmamızdır. Soralım kendimize: Kıldığımız namazlar neden bizi kötülükten ve çirkinlikten alıkoymuyor? Neden bizi merhametli kılmıyor? Neden bizim iyi bir mümin, hayırlı bir Müslüman olmamızı sağlamıyor? Neden bizi örnek bir insan yapmıyor? Neden bizi güzel ahlaka erdirmiyor?
Peygamberimiz (a.s) namazı, dini ayakta tutan en güçlü dayanak, İslam’ı idame ettirmeye vesile olan en sağlam sığınak olarak görür. Onun bakışında namaz, hayatın merkezindedir. Bir hadislerinde “Her işin başı İslam, direği ise namazdır.” Buyurması (Tirmizi, İman, 8) namazın bir Müslüman için anlamını özetlemeye yeter. 

Bugün Müslümanlar, namazlarını Allah’ın emrettiği, Rasulünün öğrettiği şekilde, camilerde cemaatle eda ettiklerinde; ruhlarını namazla güçlendirip, namazın ruhuyla
dirildiklerinde; namazı sevip, evlatlarına sevdirdiklerinde Allah’ın izniyle karşılaştıkları her türlü sorunun üstesinden geleceklerdir.

Bu vesileyle, ülkemizin en ücra köşesindeki mihrap görevlisinden yeryüzünün en uzak noktasında görev yapan, , mihrabın, minberin ve kürsünün hakkını veren, topluma rehberlik ve önderlik eden, yaşantısıyla örnek olan bütün din gönüllüsü arkadaşlarıma ve camilerde din hizmetlerinin en güzel şekilde yürümesi için gayret gösteren bütün kardeşlerime teşekkür ediyorum.

Allah (c.c) minarelerimizden yükselen yüce daveti ve namazın aydınlığını ülkemizin üzerinden eksik etmesin. 

Selam ve dua ile.