Ne yazık ki kara kuvvetlerinde lojistik, biz denizcilerin kullandığı ifade ile ikmal bölümü, gerekli önemi kazanabilmiş değildir. Bu nedenle Rauf Bey cephanesini çok az kullanıyordu. Hatta yakaladığı Yunan gemilerinden bazılarını, mahmuzlayarak batırmıştı. Dünya denizcilik tarihinde son mahmuzlayarak gemi batırma şerefi de kendisine ait olarak kalacaktı. Zira Hamidiye eski savaş gemilerinde bulunan şimdi ise ancak buz denizlerinde işe yarayan sivri kısmı kullanıyordu. Top sesi işitilmeden Yunan gemilerini mahmuzlayarak delen Rauf Bey Akdeniz’de Yunan gemilerinin bir kâbusu olmuştu. Fakat diğer denizci subayların kendisi gibi cesur ve yürekli olamayışından dolayı Balkan savaşı büyük bir bozgun ile sonuçlanmıştır. Rauf Bey ve Hamidiye, 7 Eylül 1913 günü İstanbul’a gelmiştir. 7 Ay 24 günlük bir ayrılığın arkasından gerçekleşmiştir.
Hamidiye’yi padişah ve hükümet adına daha Çanakkale’de karşılayan Binbaşı Ömer Fevzi Bey olmuştur. Rauf Bey ile Trablusgarp Savaşı’ndan arkadaş olan Ömer Fevzi Bey Hamidiye’ye Doğu Akdeniz’de kömür temin eden kişidir. Bahriye Nazırı Mahmut Paşa, Maliye Nazırı Rıfat ve Dâhiliye Nazırı Talat Beylerle muhtelif cemiyetler temsilcileri ile İstanbul şehri adına heyetler ve cidden muazzam bir kalabalık tarafından karşılanan Hamidiye ve kahraman mücahitleri etrafları bayraklarla donatılmış vapurlar, istimbotlar ve sandallarla dolu halk tarafından da coşkun tezahürlerle selamlanarak, alkışlana alkışlana gazaları tebrik edilmiştir. Hüseyin Rauf Bey, Birinci Dünya Savaşı esnasında da çok önemli görevler almıştı. En önemlilerinden bir tanesi ise şuydu. İngilizlerden kaçarak Osmanlıya sığınan ve sonradan Yavuz ve Midilli adlarını alan her iki gemiyi de işgal etme planını yapmıştı.
Çünkü bu iki gemi satın alındığı iddia edilse ve Türk bayrağı çekilmiş olsa da Alman donanmasına bağlı olarak hareket ediyordu. Subaylarının çok azı Osmanlı zabitiydi. Fakat Osmanlı Hükümeti daha savaş başlamadığı halde bu önemli planı kabul etmedi. Sonunda Alman provokasyonu ile savaşa girmek zorunda kalacaktık. Bize sığınmış ve bayrağını değiştirmiş bu gemiler, Enver Paşanın da karşı koymasına rağmen Rus limanlarını topa tutmuş, savaşa Almanlar tarafında girmemize neden olmuştu. Rauf Bey, Filistin bozgunu sonucunda Mondros’a giderek ateşkesin imzalanmasını sağlamış ve Mondros Ateşkes sınırları, daha sonra “Misak-ı Milli” sınırlarımız olmuştur. İşte Milli mücadelenin en önemli belgesinin altında da bu zatın imzası vardır. Son Osmanlı Meclisinde Misak-ı Milli’nin ilanından sonra İngiliz askerleri Meclis’i basmış ve Rauf Bey’i tutuklayarak Malta Adasına sürgün etmişlerdi. İngiliz subaylarının serbest bırakılması karşılığında sürgünden kurtulmuş ve Ankara’ya gelerek milli mücadeledeki en önemli görevleri üstlenmişti. Yeni kurulan Mecliste aktif olarak görev yapıyordu. Hey’et-i Temsiliye Reisi, yani bugünkü tabirle başbakanı olmuştu.
Fakat nedense onun bu özelliği doğru dürüst bilinmemektedir. Hatta denizcilerimizin çoğu bu önemli şahsiyeti bile bilmemektedirler. Muhtemelen bu makaleyi okuyana kadar birçok kişi bilmiyor olacaktır. Fakat zararın neresinden dönülürse, kârdır. Tarihi, hele hele kendi tarihini bilmemek kadar büyük bir ayıp olamaz. Milli mücadelede Rauf Bey en az Ethem Bey kadar hizmet etmiştir. Fakat bizler ne yapmışız, bu şahısları, sırf CHP’nin genel başkanları ile anlaşamadı diye unutuvermişiz. Hatta düşman sınıfına sokmuşuz. Bahriye mektebinde derslerimizden bir tanesi de Deniz Harp Tarihiydi. Dersin hocası değerli bir binbaşıydı. Fakat bu derste çok lüzumsuz şeyler anlatılıyor yukarıda değindiğim önemli olaylardan hiç bahsedilmiyordu. Hatta Alman amirali Karl Dönitz’in hatıraları kitabını, satın bile almıştık. Fakat nedense Rauf Bey’den hiç bahsedilmemişti. Evet, bu Alman amiralinin kitabı gerçekten çok güzeldi ve denizaltı savaşını anlatıyordu. Ama ben hiç olmazsa Türk amirallerini, Zheng He’yi ve Rauf Bey’i de bilmek isterim. Bu vesile ile bize anlatılmayan, fakat sonradan hayatını öğrendiğim birçok denizcimizin dillere destan hikayelerini öğrenmek dileğiyle, vesselam…