Mesela bazı tv kanallarına sahip olan bir çakma profesör “sabahlara kadar zikir çekmekten kan ter içinde kalırdı” diyecek kadar işi ileri götürmüştür. Akademik unvanlara sahip olan fakat işi gücü resmi tarih yalanlarını allayıp pullamaktan öte gidemeyen bazı şahıslar ise Kamal Atatürk’ün dindar bir insan olduğunu hiç çekinmeden söyleyebilmektedir.
Yalancılıkta o kadar ileri gidilmiştir ki artık geri dönüp yalanları düzeltme imkânı da kalmamıştır. Zira Grinko’nun dediği gibi “Yalanlarla istediğin yere gidebilirsin fakat geri
dönemezsin” O halde yaptıkları, işi çirkefliğe vurup bağırıp çağırmaktan başka çare yoktur.
“Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” derler. Aynen bu şekilde putperestlere yakışır şekilde insanüstü bir yaratık olarak sunulan Kamal Atatürk aleyhinde tek kelime konuşturmamayı marifet sayan insanlar çoğalmıştır. Bunlar sahip olduğu özel tv kanalları yetmiyormuş gibi kamu kurumu olan devlet kanallarında da mangalda kül bırakmıyorlar. Kamal Atatürk’ü dindar bir insan gibi yutturmaya çalışıp halkımızın aklını karıştırmayı marifet sayıyorlar.
Aziz Nesin, “Gerçek Müslüman Atatürk’ü sevemez. Seviyorsa ya ahmaktır ya sahtekâr” diyerek bu gerçeği anlatmaya çalışmış. Ayrıca “Atatürk, Müslümanlar açısından sevilecek bir şey yapmadı. Türkiye’de yaşayan ve Atatürk’ü sevdiğini söyleyen Müslümanlar, yalancıdır” diyerek böylesine bir davranışın hiç güzel olmadığını anlatmaya çalışmıştır.
Hayır, ben eski tas eski hamam diyerek “bu sahtekarlığa devam edeceğim” der ise o kişiye zamanı gelince çok mahcup düşeceğini, hatırlatmak isterim. Düşünün bir kere; bir ilkokul öğrencisi geliyor ve soruyor “Amca Atatürk’ün ismi ne?” Şimdi cevap olarak “Atatürk” deseniz ikna olmayacak, diyecek ki “o soy ismi, adı nedir?” Hadi buyurun cenaze namazına…
Şimdi “Kemal” desen, diyecek ki “ama bize müzede gösterilen nüfus kâğıdında Kamâl yazıyor”. Ne diyeceksin? Başlayacak yeniden yalanlar. Yavrum büyük sesli uyumuna göre “Kemal” olmaz o yüzden.
“Kamâl” da olmaz ama çünkü â’nın üzerinde inceltme işareti var. Hımm! Tabi haklısın. Bir de Kamal, eski dilde “kale” demekmiş ondandır.
İyi ama “kamal” eski dilde şaman rahiplere deniliyor kaleye başka isimler verilmiş.
Şöyle sormaya devam ettiğini düşünün:
Bir yazar amca “Kamâl” demek İbranice “tanrının gücü” demektir, diye yazmış. Çok kullanılan İbranice sözlükte “Kamael- , Meaning:The strength of God” şeklinde yazılıyormuş. Cevap “irtica, gericilik vs.” Bu olmazsa “asacaksın bunları Taksim’e bak bakalım konuşabiliyorlar mı?”
Zaten gençleri ve çocukları da korkutan bu davranışlardır. İşte o zaman güvenirliğinizi tamamen kaybedebilirsiniz…
Bunun yerine gerçekleri söylesen ne kaybedersin. İşte bir parça araştırma yapan Kamal Atatürk’ün gerçek mahiyetini anlayabilir. Zira İnternette her türlü bilgiye erişim imkânı vardır. Bir iki tuşa basarak resmi tarih yalanlarını kolayca boşa çıkarmak mümkündür.
O halde yalanı dolanı sahtekârlığı bir tarafa bırakarak tarihimizle ve gerçeklerle yüzleşelim. Bundan korkmayalım. Zaten gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma huyu vardır. Nereye kadar kendimizi ve insanları kandırabiliriz ki?
Bir de şu soruyu sormamız icap eder. Yahu Kamal Atatürk gerçekten yaşasa idi kendisi hakkında söylenen sözleri ve özellikle de dindar olduğu yakıştırmasını kabul eder miydi?
Edeceğini hiç zannetmiyorum. Fakat şurası çok açıktır ki 1935’ten öldüğü 1938 yılına kadar kullandığı “Kamâl” ismi yerine hala “Kemal” denilmesini hiç hazmedemezdi.
Yaşadığı yıllarda ideoloji olarak “Kamalizm” adını kullanan ve kitaplar yazdıran bir insana yapılabilecek en büyük kötülüklerden bir tanesi işte budur.
Kendi istediği isimle çağrılmak yerine kullanılmasını istemediği önceki ismi kullanmak ve onunla çağırmak, hatırasına aykırı bir durumdur. Eğer gerçekten Kamal Atatürk’ü seviyor ve hatırasına hürmet etmek istiyorlar ise benim yaptığım gibi yapsınlar. Onu kendi çağrılmak istediği gibi yani “Kamal Atatürk” diye çağırsınlar, vesselam…