Daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik fakat tekrarında fayda var. Türkiye’de sermaye sahibi çok zengin bir kesim, yüksek faiz yolu ile ülkemizin kanını emmeye devam etmektedir. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan yattığı yerden milyonlarca lira kazanan bu tefecilere devlet yöneticilerinin “dur” demesi lazımdır.
Nihayet Merkez Bankası Başkanından bu faiz lobisinin yaptığı soygunculuğa karşı akılcı bir yaklaşım geldi. Umarım devletin tüm kademelerinde tefeci soygununa çare olabilecek bu tarz çözümler uygulanmaya çalışılır. Devletin yeni yaklaşımının şu şekilde olduğu görülmektedir:
Önceki yıllarda ülkemizde yatırımcılar için yurt dışından döviz ve kaynak girişine ihtiyaç duyuluyordu. Çünkü millet olarak son derece kısıtlı bir tasarruf oranımız olduğu için gerekli sermaye kaynağını kendi imkânlarımız ile meydana getiremiyorduk.
Çok yanlış bir seçim olarak sıcak paranın girişi için yüksek faizlerle yurtdışına borçlanmak suretiyle kaynak sağlamaya çalışıyorduk. Yine de ihracatımızın ithalatı karşılama oranı çok düşük kaldığı için cari açık nedeni ile yatırımcıların döviz ihtiyacı bir türlü bitmiyordu. Döviz ise devamlı surette yükselerek enflasyon ve hayat pahalılığını içinden çıkılmaz noktalara kadar getiriyordu.
Kovid salgını esnasında deniz taşımacılığı ve tedarik zincirinde yaşanan aksamalar Türkiye’ye büyük bir fırsat sundu. Uzakdoğu ve Çin’den alınan mallar konteyner fiyatlarının aşırı derecede yükselmesi sonucunda oldukça pahalı olarak gelmeye başlamıştı. Bu nedenle bazı Avrupa ülkeleri ihtiyaç duyduğu malları Türkiye’den karşılamaya başladılar.
Döviz kurunun yüksek olması ihracat ürünlerimizin daha rekabetçi fiyatlardan alıcı bulmasına imkân vermişti. Bu gelişmeler sonucunda her ay yaklaşık 21 milyar dolara ulaşan ihracat rekorları kırmaya başladık. İhracatımızın ithalatı karşılama oranı yüzde doksanlara kadar yükselmiş oldu.
İşte ayağımıza gelen bu fırsatı kaçırmamak için devlet tefecilere yarayan ve ülkemizin gelişmesinde en büyük engellerden biri olan faizleri düşürme yoluna gitti. Düşürme dedikse sizi yanıltmasın; zira dünyada faiz hala sıfır hatta İsviçre ve Japonya gibi ülkelerde negatif iken bizde yüzde 16’ya indirilmiş durumdadır. Bu yüksek faiz ile Arjantin’den sonra ikinci sırada yer alacak derecede rezil bir duruma gelmiş durumdayız.
Dünyada bizden başka faiz yolu ile bu derece soygun ve talan yapılan ülke yoktur. Nihayet bir parça uyanan hükümet ve bürokratlarımız; faiz yerine üretime odaklanıp büyüme yolunu tercih etmeye başladılar. Basit mantıkla şu şekilde düşünüyorlar ve oldukça haklılar:
Eğer kovid salgını sürecini iyi değerlendirip ihracatımızı biraz daha arttırıp ithalatı azaltabilir isek Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa olmak üzere cari fazla vermemiz mümkün olabilir. Cari fazla nedeniyle yani sattığımız ürünler aldığımız mallardan daha çok olduğu için döviz bolluğu yaşayabiliriz. Bu süreç sonucunda devamlı artan döviz ihtiyacı dengeye gelip hatta cari fazla nedeniyle dövizin düşme eğilimi dahi gerçekleşebilir.