Kur’ân okuyan ve okumayanların durumları da şöyle haber verilmektedir:
“Kur’ân okuyan mü’minin hali portakal gibidir ki, kokusu güzel, tadı da güzeldir. Kur’ân okumayan mü’minin hali hurma gibidir. Tadı güzeldir, fakat kokusu yoktur. Kur’ân okuyan münafıkın hali, kokusu güzel, fakat tadı acı olan reyhan gibidir. Kur’ân okumayan münafığın hali ise, kokusu acı, kötü, tadı da acı ve kötü olan ebucehil karpuzu gibidir.”
Peygamber Efendimiz (asm) şu hadis-i şeriflerinde okunacak bazı sûre ve âyetlere ayrıca şöyle vurgu yapmaktadır:“Bakara ve Âl-i İmran Sûrelerini okuyunuz. Çünkü onlar kıyamet gününde iki bulut veya iki gölge veya kanatları gerilmiş iki fırka kuş gibi gelecekler, okuyucularını savunacaklardır.”
“Cebrail (a.s.) bana, ‘Müjde! Senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur sana verildi. Kitabın Fâtiha’sı ile Bakara Sûresi’nin son âyetleri. Bunların, okuyacağın her harfine karşılık, sana o harfin gerektirdiği sevap verilecektir.’ dedi.”
Yine Peygamber Efendimiz (asm) şu hadisinde âhirzamanın önemli bir fitnesinden korunmak için yapılması gerekeni haber vermektedir:“Her kim Kehf Sûresinin başından on âyet ezberlerse, Deccal fitnesinden korunur.”
Yasin Sûresi, sûreler içinde ayrı bir öneme sahiptir. Bu konuda Resul-i Ekrem (asm) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:“Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’ân’ın kalbi de Yâsîn’dir. Her kim Yâsîn Sûresini okursa, Allah onun bu okumasına Kur’ân’ı on kere okumuş gibi sevap yazar.”
Kur’ân okumak hadislerden ve İslam alimlerinden anlaşıldığı üzere ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü okunan her bir Kur’ân harfinin sevabı diğer günlere göre kat kat artmaktadır. “Kur’ân ayı” olarak isimlendirdiğimiz Ramazan ayında zirveye ulaşmakta ve Kadir Gecesinde otuz bine çıkmaktadır. Bu konuya şöyle işaret edilmektedir: “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar.
İnsanların yapabileceği en güzel davranışlardan bir tanesi, bir çocuğa Kur’ân öğretmektir.
Çünkü Kur’ân’a ait meselelerle meşgul olmak, hem ibadet, hem ilim, hem tefekkür, hem marifettir. Evet, Kâinat mescid-i kebirinde Kur'ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Haktan gelip hak diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur.